IV. Mehmet (Avcı Mehmet)
Ava olan tutkusundan dolayı Avcı Mehmet olarak da anılan IV. Mehmet, 2 Ocak 1642 tarihinde İstanbul’da doğdu. Çocukluğunu sarayda geçiren IV. Mehmet, babaannesi Kösem Sultan tarafından, babası İbrahim’in yerine henüz 6 yaşındayken 8 Ağustos 1648’de tahta geçirildi. Tahta çıktığında askerlere dağıtılacak cülus bahşişi, dönemin zengin ve nüfuzlu kişilerinden zorla alınan paralarla halledildi.
Küçük yaşta onu tahta çıkartanlar, olgunluk çağına erişinceye kadar iktidarı paylaştılar. Bu nedenle, IV. Mehmet 14 yaşına gelip yönetme iradesi gösterene kadar devlet büyük bir kargaşa geçirdi.
Döneminin ilk kargaşası tahta çıkartıldıktan iki ay sonra meydana geldi. Başvezir Sofu Mehmet Paşa ile Valide Sultan Kösem Sultan arasındaki rekabet, 25 Ekim 1648’de Sultan Ahmet Camii Olayı’nın çıkmasına neden oldu. Yönetimden memnun olmayan sipahiler ve iç oğlanları, At Meydanı’nda toplanıp sarayı protesto ettiler. Onların yaptıkları protesto, yeniçerilerin müdahalesiyle bastırıldı. Ancak bu defa da devlet yeniçeri ağalarının kontrolüne girdi. Kösem Sultan’la iş birliği yapan yeniçeri ağaları, Osmanlı donanmasının Foça’da Venedik filosuna yenilmesini gerekçe göstererek Sadrazam Sofu Mehmet Paşa’yı ortadan kaldırdılar. Böylece Kösem Sultan önemli bir rakibinden kurtulmuş oldu. Yerine de Müneccimbaşı Hüseyin Efendi’nin telkiniyle Kara Murat Ağa getirildi.
Otorite Boşluğu Mahallî Otoriteleri Doğurdu
Çocuk olması nedeniyle IV. Mehmet’in yerine annesi, babaannesi ve yeniçeri ağalarının söz sahibi olmalarından kaynaklı kargaşa, Sivas, Antep ve Afyon gibi Anadolu’nun çeşitli yerlerinde mahallî nüfuz sahibi kişilerin ortaya çıkmasına neden oldu. Başvezir Kara Murat Paşa ortaya çıkan yeni nüfuz sahiplerini bastırsa da Kösem Sultan devlette tek söz sahibi olmak istiyordu. Bu arada Şeyhülislam Abdürrahim Efendi ile oğlu İstanbul Kadısı Mehmet Efendi’nin hayatlarındaki şatafat da İstanbulluların tepkisini çekiyordu. Üç aylık maaşlarını (ulufe) alamayan sipahiler de bu kargaşayı bahane ederek isyan ettiler. Sipahilerin maaşları İstanbul ve Galata esnafından toplanan avarız (olağanüstü durumlarda halktan toplanan ayni ve nakdî vergi) vergileriyle ödendi. Buna rağmen, Kara Murat Paşa, devletteki çok başlılığa itiraz ederek görevinden istifa etti. Yerine 5 Ağustos 1650’de Melek Ahmet Paşa getirildi. Melek Ahmet Paşa, yeniçeri ocağının güdümündeydi ve hazine kaynakları tükenmiş durumdaydı.
Hazine kaynaklarının tükenmesi nedeniyle yeniçeri ağaları, bir hileye başvurdular. Hazinedeki ayarı yüksek paraları kendilerine alıp ayarı bozuk ve eksik akçe bastırarak askerlerin üç aylık maaşı olarak piyasaya sürdüler. Bu durum halka hayat pahalılığı olarak yansıdı.
Halk Ayaklandı
Venedik donanmasının Çanakkale Boğazı’nda sürdürdüğü abluka, Osmanlı deniz ticaretini büyük ölçüde etkilemiş ve İstanbul’da büyük bir ekonomik sıkıntı baş göstermişti. Devlet yönetimindeki sorumsuzluk, enflasyonu körüklediği gibi, rüşvet ve yolsuzluğu da artırmıştı. Bu durum İstanbul esnafının ve halkının ayaklanmasına yol açtı. Halk, Şeyhülislam Karaçelebizade Abdülaziz Efendi’nin liderliğinde saray kapısına dayandı. Bunun üzerine IV. Mehmet, halktan zorla vergi toplanmayacağını ilan etti ve yeniçerilerin güdümündeki Melek Ahmet Paşa’yı görevden aldı ve yerine Siyavuş Paşa’yı getirdi. Bu durum halkın yatışmasına neden olsa da Kösem Sultan’a karşı oluşan muhalefet giderek arttı. Bu muhalefetin başını ise IV. Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan çekiyordu. Karşısındaki muhalefeti sindirmek isteyen Kösem Sultan da oğlu İbrahim’i tahttan indirttiği gibi, torunu IV. Mehmet’i de tahttan indirip yerine kardeşi Süleyman’ı geçirmeyi düşündü. Ancak bu planını uygulamaya fırsat bulamadan 2 Eylül 1651’de saray ağaları tarafından öldürüldü.
Hatice Turhan Sultan Dönemi Başladı
Kösem Sultan’dan kurtulan devlet, bu sefer de Hatice Turhan Sultan’ın yönetimine girdi. Onun nüfuz sahibi olduğu bu dönemin ilk önemli olayı Başvezir Siyavuş Paşa’nın azledilerek yerine Gürcü Mehmet Paşa’nın getirilmesi oldu. Ancak Gürcü Mehmet Paşa saray entrikalarına ancak birkaç ay dayanabildi ve yerine, alacağı mali kararlara kimsenin karışmaması şartıyla Tarhuncu Ahmet Paşa getirildi. 20 Haziran 1652’de başvezir olan Ahmet Paşa gümrükleri, mutfak ve tersane masraflarını denetleyerek suistimali önlemeye çalıştı. Bütçe açığını kapatmak için bütün devlet memurlarına irsaliye vergisi koydu. Konut ve değirmenlerden de vergi almaya başladı. Aldığı bu tedbirler büyük tepki çekti.
Diğer yandan medrese hocaları da bu dönemde huzursuzluk çıkardı. Onlar da Bahai Mehmet Efendi’nin şeyhülislamlığa tayiniyle yatıştırıldı. Tarhuncu Ahmet Paşa, ayrıca zeamet, has ve başmaklıkların fazlasını mirileştirdi, böylece devlet gelirini 700.000 kuruş arttırdı. Ancak onun gelir artırmaya dönük aldığı mali önlemler, kısa sürede halkın nefret ettiği kişiye dönüşmesine neden oldu. Saray harcamalarının hazinenin yükünü artırdığını tespit etmesi ise saray mensuplarının tepkisine neden oldu. Bu arada Kasım 1652’deki büyük yangın ile İstanbul perişan oldu. Üst üste gelen hoşnutsuzluklar, çeşitli dedikoduları da beraberinde getirdi ve 21 Mart 1653’te Tarhuncu Ahmet Paşa öldürüldü. Yerine Kaptanıderya Derviş Mehmet Paşa getirildi.
Buna rağmen devletin bozulan mali dengeleri bir türlü düzelmedi. Hayat pahalılığı giderek arttı. Bu durumu düzeltmenin tek çaresi Çanakkale Boğazı’nın açılması idi. Nitekim Kaptanıderya Kara Murat Paşa komutasındaki Osmanlı donanması Çanakkale Boğazı’nda Venedik donanmasını yenerek boğazın Osmanlı gemilerine açılmasını sağladı. Böylece İstanbul büyük bir nefes aldı. Ardından Venedik donanması Akdeniz’de bir kez daha yenilerek Girit’e yardım ulaştırma imkânı yakalandı. Elde edilen bu başarılarla İstanbul’da hayat yeniden normale döndü. Bu esnada da İstanbul’un karşısına Ukrayna merkezli, yağmacılıkla geçinen Kazakların tehdidi çıktı.
Çınar Vakası veya Vaka-i Vakvakiyye
İstikrar ümitlerinin doğduğu bu dönemde, Sadrazam Derviş Paşa’nın felç olması işleri bir kez daha karıştırdı. Yerine Anadolu’daki Celali isyanlarını bastırmak ve İstanbul’daki zorbaları dize getirmek için Halep Beylerbeyi İpşir Mustafa Paşa getirildi. Fakat Mustafa Paşa’nın İstanbul’a gelişi altı buçuk ay sürdü. Topkapı Sarayı’na geldiğinde ise kendisine rakip olarak gördüğü Murat Paşa’nın oyunu sonucunda öldürüldü. Yerine ikinci defa Kara Murat Paşa getirildi. Fakat ordunun ve mali yapının bozukluğu Kara Murat Paşa’yı yeniden pes ettirdi. Bu dönemde aranan başvezir, devletin mali yapısını düzeltecek nitelikte biri idi. Ama bir türlü bulunamıyordu. Kara Murat Paşa’nın istifasından sonra başvezirliğe getirilen Malatyalı Süleyman Paşa da hazinenin yükümlülüklerini değeri düşürülmüş akçe ve borçlanarak yerine getirmek istedi. Bunun üzerine yeni bir ayaklanma meydana geldi. Bu ayaklanmada At Meydanı’nda toplanan isyancılar saray ağalarının boynunun vurulmasını istediler. Henüz 13 yaşında olan IV. Mehmet, onların bu isteklerini 4 Mart 1656’da yerine getirmek zorunda kaldı. Bu olay Osmanlı tarihine Vaka-i Vakvakiyye veya Çınar Vakası olarak geçti.
Bu olayın ardından Osmanlı Devleti’nde başvezirlik görevi kısa aralıklarla değişti. Göreve önce Zumazen Mustafa Paşa, daha sonra Siyavuş Paşa, onun ölümünün ardından da Boynueğri Mehmet Paşa getirildi. Bu durum devlet yönetiminde derin boşluklar yarattı. Bu boşluktan yararlanan Venedik donanması, Bozcaada, Limni ve Semadirek adalarını işgal etti. Üstelik Kaptanıderya Kenan Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının, Çanakkale Boğazı’nı abluka altına alan Lazaro Ocenigo’nun komutasındaki Venedik donanmasına 26 Haziran 1656’da yenilmesi, İstanbul’u tamamen savunmasız bıraktı. Bu süreçte İstanbul surlarında alınan geçici önlemler ve surların üzerindeki evlerin yıktırılması halkta büyük bir paniğe neden oldu. Şehirde yiyecek ve eşya fiyatları artarken hazine kaynaklarını artırmak için “imdadiye” adıyla konulan vergi de beklenen oranda toplanamadı.
Devlet Yönetimi Köprülülere Emanet Edildi
Devletin içine düştüğü kritik durumu kendi iktidarları için fırsata çevirmek isteyenler ortaya çıktı. IV. Mehmet’in yerine kardeşi Şehzade Süleyman’ı geçirmek isteyen Şeyhülislam Hocazade Mesut Efendi, yakalanarak Bursa’ya sürgün edildi ve orada öldürüldü. Bu arada Başvezir Mehmet Paşa’nın yerine de 15 Eylül 1656’da Köprülü Mehmet Paşa getirildi.
Köprülü Mehmet Paşa’nın başvezirliğe getirilmesiyle birlikte, IV. Mehmet’in de Edirne günleri başladı. IV. Mehmet, Edirne’deki günlerini Mora’ya ve Teselya’ya kadar giderek av partilerinde geçirdi.
Köprülü Mehmet Paşa’nın başvezirliğinde devletin iki yakası yeniden bir araya gelmeye başladı. Çanakkale Boğazı Venedik ablukasından kurtarılırken Venediklilerin işgal ettiği adalar da geri alındı. Erdel sorunu Osmanlı Devleti lehine çözüldü.
Bu dönemde İstanbul yine büyük bir yangınla sarsıldı. 24 Temmuz 1660’ta meydana gelen yangın, başkente büyük zarar verdi. Şehirde kıtlık ve salgın hastalık başladı.
1661 yılı ise Osmanlı Devleti’nin yarım kalan işleri tamamlama yılı ilan edildi. Böylece 63 yıldır bitirilmeyi bekleyen Eminönü’ndeki Yenicami Külliyesi’nin bitirilmesi için çalışmalara yeniden başlandı. Şehirdeki bazı Yahudi mahalleleri kamulaştırıldı.
Köprülü Mehmet Paşa, devlet yönetiminde istikrar ortamını yarattıktan sonra 30 Ekim 1661’de kendi yerine oğlu Fazıl Ahmet Paşa’nın getirilmesini sağladı. Fazıl Ahmet Paşa dönemi, Osmanlı Devleti’ne yeni bir dinamizm kazandırdı. Fazıl Ahmet Paşa, Osmanlı Devleti’nin gücünü denizlerde Venediklilere ve Fransızlara, Orta Avrupa’da Lehistan’a (Polonya) ve Avusturya’ya karşı göstermeyi başardı. Güneybatı Slovakya’da bulunan Uyvar’ın fethi, 1664’te Avusturya ile 20 yıllığına imzalanan Vasvar Antlaşması ile sonuçlandı.
Bu arada 1645 yılında başlayan Girit’in fethi mücadelesi, 1669’da Kandiye’nin ele geçirilmesiyle sonuçlandırıldı. Böylece Osmanlı Devleti, Akdeniz’de tam hâkimiyet sağlamış oldu.
Köprülüler döneminde IV. Mehmet İstanbul’u unuttu. Onun İstanbul’a uğramaması, şehirdeki yatırımların ihmal edilmesine neden oldu. Şehirdeki en büyük felaketlerden biri de 24 Temmuz 1665’te Topkapı Sarayı’nın yanması oldu. Bu yangının yarattığı hüznü, aynı yıl Yeni Cami’nin ibadete açılması telafi etti.
Bucaş Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin Toprak Kazandığı Son Anlaşma Oldu
IV. Mehmet, 5 Haziran 1672’de günümüzde Ukrayna’nın Kamyanets-Podilski şehrinde bulunan Kamaniçe Kalesi’ni fetih seferine çıktı. Aşırı yağışlar nedeniyle büyük zorluklarla fethedilen kalede birkaç gün kalan IV. Mehmet, buradaki kiliseleri camiye çevirttikten sonra, Bucaş Antlaşması’nı imzalayarak Edirne’ye döndü. İmzalanan bu anlaşma, Osmanlı Devleti’nin topraklarına toprak kattığı son anlaşma oldu.
Bu arada IV. Mehmet’in devleti Edirne’den yönetmesi nedeniyle, Edirne, İstanbul’un fethinden önceki itibarlı günlerine döndü.
IV. Mehmet, 1673 yılında yeniden Lehistan seferine çıkmak zorunda kaldı. Bunun nedeni, Leh kralının Bucaş Antlaşması’nın şartlarına uymaması idi. 7 Ağustos 1673’te sefere çıkan IV. Mehmet, günümüzde Romanya sınırlarında kalan İshakça’ya kadar gitti. Burada Lehlere mektup gönderen IV. Mehmet, Bucaş Antlaşması şartlarına uyulması durumunda saldırmayacağı sözü verdi. Bu esnada Osmanlı Devleti iki ayrı cepheden saldırıya uğradı. Lehler Hotin Kalesi’ne saldırırken, Ruslar da Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarını bildiren Ukrayna Kazaklarına saldırdı. IV. Mehmet, iki cephe arasında tereddüde düşmüşken, Hotin Kalesi’nin geri alındığı haberi geldi. Bunun üzerine ordusuyla ilerlediği Aksu Sahrası’ndan geri döndü.
Osmanlı-Leh savaşı Zuravno Kalesi civarında yapılan çarpışmaların ardından Lehistan kralının kabul ettiği anlaşma ile Kasım 1676’da sona erdi. Bu sefer, Fazıl Ahmet Paşa’nın son seferi oldu. Sefer sırasında hastalanarak vefat etmesi üzerine, Fazıl Ahmet Paşa’nın yerine Merzifonlu Kara Mustafa Paşa getirildi.
İlk Osmanlı Rus Savaşı Çehrin’de Yapıldı
Kara Mustafa Paşa’nın başvezirliğe getirildiği yıl, Rusların güneye inmek için atağa geçtikleri yıl oldu. Ukrayna Kazaklarının Osmanlı Devleti ile Rus Çarlığı arasında takip ettikleri denge siyaseti, ilk Osmanlı-Rus savaşının çıkmasına neden oldu. 1677’de Çehrin seferine çıkan IV. Mehmet Tuna Nehri’ni geçmedi, Silistre’de kalarak avlanmayı tercih etti. Ertesi yıl yine orduyla beraber İstanbul’a geldi. 1680’de Rusların savaş hazırlıkları yapması üzerine yeni bir sefer kararı alınınca Edirne’ye kadar gitti. Rus çarının barış talebi üzerine yaz mevsimini burada geçirdi. Ruslarla yirmi yıllık bir antlaşma yapıldı.
Ordu Büyük Zafer İçin Viyana’ya Yöneldi
Osmanlı tarihinin dönüm noktasını teşkil eden II. Viyana seferi, IV. Mehmet döneminde yapıldı. Osmanlı Devleti’nin 1683 yılında II. Viyana seferine çıktığında Fransızların, Trablusgarp eyaleti yönetimiyle ihtilafını gidermek için Sakız Adası’nı topa tutması nedeniyle, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Fransızlara ağır yaptırımlar uygulayıp tazminat ödemek zorunda bıraktı. Ayrıca büyük bir başarı elde etmek amacıyla Viyana’yı hedef hâline getirdi. Bu sefer için meşru bir neden aradı. Bunun için Orta Macar denilen bölgesinin Macar beylerinden Tököli İmre’nin Almanların Protestan mezhebini yaymak için yaptıkları baskılar karşısında yardım talebini fırsat olarak değerlendirdi. Osmanlı Devleti, Orta Macar kralı olarak gördüğü Tököli İmre’yi korumaya karar verdi.
II. Viyana seferi, tamamıyla Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kararı idi. Tarihçiler Avcı Mehmet’in bu sefere taraftar olmadığını kaydetmişlerdir.
Sefere IV. Mehmet de katıldı. Ancak Belgrat’ta kalarak ordunun göndereceği haberi bekledi. Sefer Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın komutasında yapıldı. Kuşatma başarısızlıkla sonuçlanınca IV. Mehmet Edirne’ye döndü. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa hakkında da herhangi bir işlem yapmadı. Ancak Edirne’ye geldiğinde Kızlar Ağası Yusuf ve Uzun Sarı Süleyman ağalarla Sadaret Kaymakamı Kara İbrahim Paşa üçlüsünün kulis çalışmalarına ikna oldu ve Merzifonlu Belgrat’ta idam edildi.
II. Viyana seferinde uğranılan hezimet, Osmanlı Devleti’ndeki çöküşün de başlangıcını teşkil etti. Lehistan, Venedik ve Rusya’nın da desteğini alan Avusturya kuvvetleri, geniş bir cephede Osmanlı kuvvetlerine üstünlük sağladılar. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın yerine getirilen Kara İbrahim Paşa da cephedeki komutanlık görevini Yeniçeri Ağası Bekri Mustafa Paşa’ya bırakarak Belgrat’ta kalmayı tercih etti. Osmanlı Devleti, II. Viyana seferinde aldığı yenilgi ile Peşte, Budin ve Temeşvar’a kadar Macaristan topraklarını kaybetti. Böylece Orta Avrupa’daki Osmanlı varlığı tehlikeye düştü.
Karanlık Günler Başladı
Alınan bozgun IV. Mehmet’in yaşam anlayışında bir değişikliğe neden olmasa da devlet karanlık bir döneme girdi. Yüz binlerce şehidin kanı ile alınan topraklar, adım adım istila edilirken IV. Mehmet’in hiçbir şey olmamış gibi yaşamını sürdürmesi halkın tepkisine neden oldu. Av eğlencelerinden bir türlü vazgeçmediği, devlet işleriyle ilgilenmediği dedikoduları giderek yayıldı. Bazı din âlimleri ve vaizler av tutkusuyla ilgili olarak yüzüne karşı ağır sözler söyledilerse de bunlara kulak asmadı. Budin Kalesi’nin düşmesinden sonra halkın galeyanı üzerine avdan vazgeçtiğini ilan etse de bu, hakkındaki yaygın kanaati değiştiremedi. Orta Avrupa’da Avusturya karşısında bozguna uğrayan Osmanlı kuvvetleri, Romanya ve Ukrayna topraklarında Lehlilere karşı geçici başarılar elde ettiler. Ancak bu sefer de Akdeniz kıyısında Dalmaçya (Hırvatistan) ve Mora Yarımadası’nı Venediklilere kaptırdılar. Mora’nın İspanya, Fransa ve papalığın desteğini alan Venediklilerin eline geçmesi, yarımadada yaşayan yerli Rumların da Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmalarına neden oldu. Mora Yarımadası komutanı Şahin Mustafa Paşa, Rumların isyanını bastırmaya çalışırken, Ayamavra Adası ve Preveze Kalesi de düştü. 1685’te kuşatılan Koron ve ardından Modon, Anabolu ve bütün Mora elden çıktı; iki yıl sonra da Atina kaybedildi.
Asker Ayaklandı
Osmanlı Devleti, 1526’da kazandığı Mohaç Zaferi ile Orta Avrupa’yı dize getirmişti. 1687’de Mohaç’ta alınan yenilgi ile Orta Avrupa’nın kapıları Osmanlı’ya tamamen kapandı. Bu yenilginin ardından ulufelerinin (üç aylık maaş) ödenmediğini gerekçe gösteren yeniçeriler ayaklandılar. Amaçları, IV. Mehmet’i tahttan indirmek ve Köprülü Mehmet Paşa’nın damadı Abaza Siyavuş Paşa’yı başvezir yapmaktı.
Avusturya kuvvetleri, kendi derdine düşen Osmanlı devleti karşısında hiçbir direnişle karşılaşmadan ilerlemesini sürdürdü. Tahtının tehdit altında olduğunu gören IV. Mehmet, bir daha ava çıkmama sözü verdi. Fakat iş çığırından çıkmıştı. Askerin kontrolden çıkmakta olduğunu gören Başvezir Siyavuş Paşa, Şeyhülislam Ankaravî Mehmet Emin Efendi ile haberleşerek Şehzade Süleyman’ın tahta çıkarılma kararını bildirdi. Şeyhülislam Mehmet Emin Efendi, bu kararın uygun olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Siyavuş Paşa, Silivri’de 7 Kasım 1687’de ocak ağalarını ve zorbabaşıları toplayarak bir karar aldırdı ve bunu İstanbul’a Sadaret Kaymakamı Köprülüzade Mustafa Paşa’ya gönderdi. Öldürülmekten korkan IV. Mehmet ise yerine oğlu Mustafa’nın geçmesini istiyordu. Ertesi gün başta şeyhülislam olmak üzere ulema ileri gelenlerini, vezirleri, yüksek rütbeli ocak ağalarını Ayasofya Camii’nde toplayan Mustafa Paşa ordudan gelen karar suretini onlara duyurdu. Toplantıda bulunanlar, Köprülüzade’nin ülke düşman istilasına uğrarken avdan başını alamayan, etrafındaki müfsitlerin tesiriyle bu derdin ilacını görecek kişileri uzaklaştıran bir padişahın hallinin şeran caiz olup olmadığı sorusuna sükûtla cevap verdiler. Bunun üzerine II. Süleyman’ın tahta çıkarılması kararlaştırıldı.
Tahttan indirilen IV. Mehmet, iki oğluyla birlikte sarayın şehzadelerin kapatıldığı kafes olan, Şimşirlik dairelerine konuldu. Bir süre burada sıkı bir gözetim altında tutuldu. II. Süleyman 1689’da Macar seferine çıktığında Edirne’ye getirildi ve diğer kardeşi II. Ahmet’in saltanatına şahit oldu. 6 Ocak 1693’te bu çok sevdiği şehirde vefat etti, naaşı İstanbul’a getirilerek annesi Turhan Sultan’ın Yeni Camii civarındaki türbesine gömüldü.
IV. Mehmet’in hükümdarlığının son dönemlerinde meydana gelen yönetim boşluğunda, 1683 yılında annesi Hatice Turhan Sultan’ın hayatını kaybetmesi de gösterilir. IV. Mehmet’in ilgisizliğini Hatice Turhan Sultan’ın kapattığı kaydedilir. Hatice Turhan Sultan’ın ölümü ve Köprülü ailesinden olanların işten el çektirilmelerinin ardından IV. Mehmet’in devlet işlerindeki tecrübesizliği ortaya çıktı. Tahttan indirilmesinin nedeni ise devletin bunalımdan bunalıma sürüklenmesi karşısında av tutkusundan vazgeçmemesi idi.
Evliya Çelebi, “Seyahatname”sini IV. Mehmet Döneminde Yazdı
IV. Mehmet, kendi av merakından vazgeçmezken, Hocası Vanî Mehmet Efendi’ye duyduğu güven ile dinî taassup içindeki insanların etkisi altında kaldı. IV. Murat’ın bir dönem aldığı kahvehaneleri kapatma kararını o da uyguladı. İçki yasağını da devam ettirdi. Oyuncu ve çalgıcılara kürek cezası verdi. Hz. Muhammed döneminde olmadığı gerekçesiyle bazı mali uygulamaları kaldırdı.
Tarihe düşkünlüğüyle de bilinen IV. Mehmet, dönemin entelektüel şahsiyetlerinden Hezarfen Hüseyin Efendi’den tarih dersleri almış, Sır Kâtibi Abdi Ağa’yı döneminin olaylarını yazmakla görevlendirmiş ve zaman zaman her şeyin yazılıp yazılmadığını kontrol etmiştir. Mehmet Halife’nin “Târîh-i Gılmânî”si bu padişahın 1665 yılına kadar gelen dönemin olaylarını, özellikle İstanbul ve saray hadiselerini anlatır. Evliya Çelebi de meşhur “Seyahatname”sini bu dönemde yazmıştır.
Onun zamanında özellikle besteci ve icracıların sayısında artış olmuş, bunlardan Hafız Post ile Buhurizade Mustafa Itrî’nin bestelerinden bazıları günümüze ulaşmıştır. Aynı zamanda iyi bir musikişinas olan Salih b. Nasrullah’ın tıp ve eczacılık üzerine yazdığı kitaplar Avrupa’da bile okunmaktaydı.
Genç yaşlarda kendisini gören Batılı seyyah ve gözlemciler, onu soluk yüzlü ve biraz melankolik olarak nitelemişlerdir. Haseki Gülnuş Emetullah Sultan’dan doğan oğullarından III. Ahmet ve II. Mustafa daha sonra padişah olmuş, Osmanlı hanedanı III. Ahmet’in soyundan devam etmiştir.
Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.