Raşid El Gannuşi

Raşid El Gannuşi

Gannuşi, 22 Haziran 1941’de Tunus’un Gabes vilayetinin el-Hamme köyünde babası Muhammed Gannuşi ve annesi Zinet ez-Züreybi’nin 10 evladından en küçüğü olarak dünyaya gelir. İlköğrenimini köy okulunda tahsil eder. Çiftçilik ve ziraatla geçinen orta halli bir ailede yetişen Gannuşi çocukluğunu hem okuyup hem çalışarak geçirir. Bu çağlarda zaman zaman tarlada üretilenleri pazarda sattığı söylenmektedir. Ailesi sıkıntılı zamanlar geçirmeye başlayınca babasının zorlamasıyla bir dönem okula ara verir. Babası ülkedeki sömürgeci eğitimin zararlı olacağı öngörüsüyle Gannuşi’yi dinî ilimleri tahsil etmesi için Zeytuniyye Medresesine gönderir. Gannuşi ilköğretimden sonra 19 yaşında Zaytuniyye Medresesinde eğitime başlar. Burada Gannuşi gelenek ve modernite arasında yaşadığı kimlik krizinden dolayı felsefeye ilgi duymaya başlar.

Gannuşi’nin ilk İslami fikrî oluşumu, evde babasıyla yapmış olduğu dersler neticesinde şekillenmiştir. Babası bulundukları köydeki sayılı hafızlardan ve okuma yazma bilenlerden birisidir. Gannuşi fikrî olarak şüpheci bir yaklaşıma sahiptir. Bu çağlarda Gannuşi, geleneğe ve yaygın olan fikirlere hep eleştirel yaklaşır. Çünkü tahsil gördüğü Zeytuniyye Medresesinde İslam düşüncesine dair bir güven verilmediği gibi İslam’ın muasır düşüncesi hakkında hiçbir şey de söylenmemektedir. Lise eğitimini bitirmesinin ardından Gannuşi modern bilim dünyasına girmek ister ancak Zeytuniyye Medresesi’nden sonra Tunus’ta bu yol kapalıdır. Medreseden mezun olanların girebileceği tek alan dinî eğitim alanıdır. Gannuşi dinî eğitim almak istemediği için Alman Kültür Merkezinde bir yıl dil eğitimi alır. Daha sonra fikri ve çevresel şartlar dolayısıyla eğitimine doğuda devam etmek ister ancak mali durumu buna elverişli değildir. Bu yüzden 1963 yılında Kasnu Kafsa’da ilkokul öğretmenliğine başlar.

Ekim 1964’te siyasi yöneliminin de (sosyalizm) etkisiyle üniversite eğitimi almak için Mısır’a geçer. Gannuşi’nin Arap milliyetçiliği düşüncesinin kaynağı olarak dayısı el-Beşir gösterilir. Küçük yaştan itibaren dayısı sürekli ona Nasır’ın radyodan konuşmalarını dinletir ve bu konuşmalar üzerine yaptığı analizlerle Gannuşi’ye de Arap milliyetçiliğini aşılamayı başarır. Kahire Üniversitesinde Ziraat fakültesine kayıt yaptıran Gannuşi yaklaşık üç ay burada eğitim gördükten sonra Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdünnasır ve Tunus Devlet Başkanı Burgiba arasında yaşanan siyasi sorunlardan dolayı Tunuslu arkadaşları ile birlikte denetimden geçirilip Mısır polisi tarafından takibe alınmasının akabinde okuldan atılır.

Bu olaylardan dolayı Gannuşi Almanya’ya gitmeyi düşünse de Tunuslu arkadaşlarından eczacı Muhammed Emin el-Müctehid onu Suriye’ye gitmeye ikna eder. Gannuşi Suriye’de liseden beri hayalini kurduğu felsefe eğitimine başlar. Şam’da (1964-1968) bu yıllarda özgürlük havası hakimdir. Gannuşi kazandığı bir burs sayesinde 1965 yılında 6 aylık bir süre içerisinde Türkiye, Bulgaristan, Yugoslavya, Polonya ve Almanya’yı dolaşır ve buralardaki izlenimleri sonucunda önemli bir tespite ulaşır: “Arap milliyetçiliği İslami değil batılı bir düşüncedir.” 1967 Arap-İsrail savaşında Kudüs’ü müdafaa etmek için silahlanma çağrısında bulunan öğrenciler arasında Gannuşi de vardır. Gannuşi, Suriye’de siyasi ve ideolojik birtakım tecrübeler edinmiştir. Mısır’a gittiğinde Abdunnasır’ın fikirlerine ideolojik olarak taraf olmasına rağmen (sosyalizm) Vatan Partisine üyeliği bir sene sürmüştür. Suriye’de ise başka herhangi bir siyasi oluşuma üye olarak katılmamıştır.

“Üniversiteye başladığım 1964 yılında eğilim milliyetçiliğe idi. Ben de bir süre bu eğilim içinde kaldım. Bu Marksizm’e çok yakın olan bilimsel sosyalizmi de ihtiva ediyordu. İlk yıl laik düşüncenin adamıydım. Ama dinle alakamı kesmiş değildim ve imanım vardı. Sadece ramazan ayında oruç tutuyordum. Namaz gibi dinî emirleri yerine getirmekte tembellik ediyordum.”

Felsefe eğitimi sırasında İslami akıma karşı girmiş olduğu münakaşalar Gannuşi’nin milliyetçiliğini sarsmış ve sosyalist düşüncesinin altyapısını yıkmıştır. Gannuşi, Abdünnasır ve Baas düşüncesini sorgulamaya başlayınca her ikisinde de aynı düşünce yapısının var olduğunu görmesi ve buna ilave olarak parti içerisindeki etkinliklerin tamamında dinin işlevsiz hale getirilmiş olması onun milliyetçi düşüncesini zedelemiş, gelişen dinî hassasiyeti ise onun partiden ayrılmasının ana nedeni olmuştur.

Gannuşi için hayatının dönüm noktası 1966 yılında yaşamış olduğu 15 Haziran gecesidir. Kendi ifadesiyle o gece laik milliyetçilikten ve gelenekle saptırılmaya çalışılan İslam’dan arınarak gerçek İslam’ı kucaklamıştır. Gannuşi bu tecrübelerden sonra İslam’a büyük bir muhabbetle yönelmiştir. Suriye’deki üçüncü yılında sosyalist birliğinden tamamen ayrılan Gannuşi, bütün örgütsel formlardan sıyrılarak saf İslam düşüncesi arayışında aralarında İhvan-ı Müslimin’in de bulunduğu pek çok teşkilat tarafından davet edilse de Suriye’de herhangi bir partinin istikrarı olmadığını göz önünde bulundurarak başka bir siyasi harekete mensup olmamıştır. Gannuşi, Suriye’deki eğitimini tamamlayınca Tunus’a dönmek istemez çünkü Tunus’ta İslami hareketin oluşmasını sağlayacak şartlar henüz oluşmamıştır.

Gannuşi, 6 Ocak 1968’de Fransa’ya taşınır. Gannuşi’nin Fransa’yı tercih etme sebebi olarak iki neden gösterilir. İlki Tunus’ta var olan durum eskisinden daha kötü bir hal almıştır. İkinci neden ise Fransa’da bir akademik çalışma yapmak istemesidir. Sorbonne Üniversitesine felsefe alanında yüksek lisans yapmak için kaydolan Gannuşi, burada Afrika’nın kuzeyinden gelen öğrencilerin farklı yönlerini tanıma fırsatı edinmiştir. Buradaki Tunuslu öğrencilerin ya sosyalist ya da milliyetçi olduğunu, İslami hareketlerin ise garipsendiğine bizzat, yaşayarak tanık olmuştur. Gannuşi burada Arap-İsrail savaşının da buhranlı zemini üzerine Filistin sorunu ile ilgili pek çok seminer ve münazara düzenler.

Fransa’da bu yıllarda sağ görüş yaygın olmadığı için, Gannuşi La Nation adlı bir gazetede Filistin konusunu yazmaya başlar. Daha sonra gazetenin Cezayir’in bağımsızlığına karşı olduğunu öğrenince sadece gazetenin editörü ile görüşüp olaylar hakkında fikirlerini beyan eder. Sosyal şartlar açısından burada Gannuşi’nin hayatı kolay değildir. Eğitim bursu yoktur. Bu yüzden temizlik işçiliği, postacılık gibi çeşitli işlerde çalışır. Gannuşi’ye ikamet ettiği mahallelerde insanlar birtakım zorluklar çıkarır, bu yüzden sürekli yer değiştirmek zorunda kalır. Üniversite camiası da onu kolay kolay kabullenemez. Bu dönemi Raşid el-Gannuşi, hayatının en zor zamanı olarak tanımlamaktadır. Raşid el-Gannüşi burada ilk davet deneyimini Paris’e gelen küçük bir grup Pakistanlı ile yaşar. Bu grup beş kişiden oluşan çekirdek bir gruptur. Bu Gannuşi’nin tabiriyle güvenli bir kucaktır. Grup Gannuşi’yi kendileri için bir imam olarak görür. Cezayirli bir tacirin evini davet ve tebliğ mekânı olarak belirlerler. Grubun tamamı çalışan insanlardan oluşmaktadır. Grup kendisine Cemaatül İslamiyye’nin yöntemini esas alarak, insanları davet için işyeri, çarşı gibi her türlü alanı kullanmaya çalışır. Bu davet faaliyetleri Gannuşi’ye adaptasyon imkânı sağlar. Onların basit mekânlarında yaşayıp onların karakterlerini yüksek lisans seviyesinde tahlil etmeye çalışır. Bu tecrübeler onu tez çalışmasında (Sorbonne’daki) “Kur’an’daki Eğitim Metodu” başlıklı bir tez hazırlamaya kadar iter. Ağabeyi el-Hac Muhtar Gannuşi’yi ülkesine döndürmek için Fransa’ya gönderilir. Çünkü Paris’te çalışan ve Gannuşi’yi tanıyan Tunuslu işçiler Gannuşi’nin ailesine, Gannuşi’nin Cemaatül İslamiyye’ye mensup bir şeyh olduğunu söylediklerinde, ailesi tedirgin olur ve başına kötü bir olay gelmesini engellemek isterler.

 Ağabeyi Fransa’ya giderek Gannuşi’ye annesinin hasta olduğu yalanı ile onu Tunus’a dönmeye ikna eder. Gannuşi dönüş yolunda Kurtuba’ya uğrar ve buradan çok etkilenir. Burada Camii Kebir’de ezan okuyarak, mihrapta görevlilerle tartışma pahasına da olsa namaz kılar. Bu ağabeyini çok etkilemiş ve tekrar namaza başlamasına sebep olmuştur. Gannuşi Tunus’a dönüş yolunda Cezayir’e uğradıklarında daha önce ismini duymuş olduğu Malik b. Nebi ile ilk kez görüşür. Malik b. Nebi’nin toplumsal tahlilleri ve fikri yapısı Gannuşi’nin fikirlerini etkiler.

Bu görüşme aynı zamanda Gannuşi’ye Tunus’taki Batılılaşmanın ne seviyede olduğunu gösterecek birtakım ipuçları verir. Annesi ve ailesi ile görüştükten sonra tekrar Paris’e dönmeye karar veren Gannuşi, dönüş yolunda daha önce eğitim aldığı Zeytuniyye Medresesine uğrar. Mescidi gezerken küçük bir halka kurmuş olan bir grup gençle karşılaşır. Bunlar Pakistanlıların kurmuş olduğu Tebliğ cemaatine bağlı gençlerdir. (Daha sonra dava arkadaşı olacak olan Abdulfettah Moro buradaki şahsiyetlerden bir tanesidir.) Bu tanışmadan sonra Gannuşi’nin Tunus’a dair ümitleri yeşerir ve Paris’e dönmekten vazgeçerek Tunus’ta bir lisede felsefe hocası olarak göreve başlar.

Çalışma hayatına atılmayı kendisi için İslam davetini genişletme aracı olarak görür. Burada kendisini ve fikirlerini Tunus’a tanıtacak “Felsefe Metodu ve Yitirilen Nesil” adlı ilk makalesini yazar. Gannuşi öğretmenlik mesleğini yürütürken farklı öğrenci grupları arasında davet faaliyetlerini sürdürür. Bu öğrenciler daha sonra “İslami Yöneliş” hareketinde kendisine dava arkadaşları olacak olan gençlerdir. Gannuşi’nin dâhil olduğu Cemaatül İslamiyye hareketi kültürel ve fikirsel bir yapı özelliği taşımaktadır. Bu hareket terör ithamlarından dolayı 1978’de faaliyetlerini durdurduğunu ilan eder.

24 Kasım 1974’te Habib Burgiba’ya anayasal bir düzenleme yapılarak hayatı boyunca devam edecek olan başkanlık imkânı verilmiştir. Bu tarihten itibaren artık başkanlık seçimleri yapılmayacaktır. Ancak seksenli yıllarda ülkenin tanık olduğu siyasi gelişmeler sonucunda Tunus’ta yönetimi elinde tutan Anayasal Parti 1981’de siyasi çoğunluk tasarısını kabul etmek zorunda kalır. Bunun akabinde Raşid el Gannuşi’nin başkanı olduğu İslami hareket üyeleri 6 Haziran 1981’de bir konferans düzenlerler. Bu tarihte İslami Yöneliş Hareketi kuruluş bildirisini yayımlayarak resmî olarak siyasete girer. Bu hareket daha sonra Yasemin Devrimine götürecek olan Reform Hareketinin fikri kaynağı olarak kabul edilir.

Gannuşi İslami Yöneliş Hareketinin lideri, Abdulfettah Moro ise bu hareketin genel sekreteri olarak seçilir. İslami Yöneliş Hareketi’nin kurulduğu zaman ülkeyi yöneten Habib Burgiba, Tunuslu vatandaşların dinî ve akidevi yönünü yok etmek istemektedir. Dinî şiarları hakir görerek kadınların başörtüsünü çıkarmaya çalışır. Siyasi olarak da Burgiba, Tunus’un Fransa’nın sömürgesi olarak kalması ve bir Avrupa toprağı olması için çabalar. İslami Yöneliş Hareketi kurulduğunda Burgiba konumunu kaybetmekten korkar. Bundan dolayı, İslami Yöneliş Hareketini susturmak için her yola başvurur. Bu yıldırma politikası İslami Yöneliş Hareketi üyelerini hapse atma ve onlara işkence uygulama ile başlayıp en sonunda Gannuşi’nin devlet başkanına hakaret ve gizli bir örgüt kurma suçuyla yargılanarak hapse atılması ile sonuçlanır. 

Temmuz 1981’de Gannuşi bu yargılamalar sonucunda 11 yıl hapis cezası alır. 1981-1984 yılları arasında cezaevinde yattıktan sonra genel bir afla serbest bırakılır. 1987’de sahildeki dört evin kundaklanması ile başlayan olaylar neticesinde Gannuşi ile birlikte 9 İslami Yöneliş Hareketi lideri tutuklanır. Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs, şiddet ve buna teşvik suçlamasıyla yapılan yargılama sonucu Gannuşi’ye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Burgiba bu yargılamayı ve cezayı kabul etmeyerek Gannuşi’nin idam edilmesini ister. Mahkeme bir yıl sonra ülkede değişen yönetimin etkisiyle (Zeynelabidin b Ali’nin inkılabının bir neticesi olarak) 14 Mayıs 1988’de Gannuşi’nin tahliyesine karar verir. Kasım ayında Zeynelabidin b Ali’nin yapmış olduğu inkılap, İslami Yöneliş Hareketine siyasi aktivitede özgürlük için yeni bir ümit kapısı olmuştur.

Bunun üzerine 3 Mayıs 1988 tarihinde İslami Yöneliş Hareketi (MTI) Nahda Hareketine dönüşür. Özellikle Tunus’ta siyasi çoğulcu yapının sağlanabilmesi için Zeynelabidin b Ali’nin bir projesi olarak düzenlenen Misakı Milli Belgesi’nin imzalanması teklifi, Nahda Hareketi tarafından olumlu olarak karşılanır ve bu belge imzalanarak desteklenir. Ne var ki Nahda Hareketi 1989’da yapılan yasal seçimler sonucunda mecliste resmi rakamlara göre %17’lik bir sandalye elde etmesine rağmen (Gannuşi’ye göre bu oran en az %60’tır.) Zeynelabidin b Ali’nin yönettiği rejim, Burgiba rejiminin uygulamalarını tekrar geri getirerek hareketi hedef tahtasına yerleştirir. Yeniden başlayan yargılamalar sonucunda Gannuşi Nisan 1989’da ülkesini terk etmek zorunda kalır.

“Halkın perişan duruma düşmesi için geniş bir mali destek ve ortak bir medya oluşturulmuştu. İktidarın halkın iradesini hiçe sayarak, onu karalayarak geniş bir kampanya başlatmasından itibaren çatışmalara yeniden dönmüş olduk. Bu kez hicreti tercih ettim. Gurbette dolaşmayı ve gurbet sıkıntılarına göğüs germeyi yeğledim. Çünkü bizim mücadelemiz, temelde fikri bir mücadeledir. İslami hareketimiz, sonu şiddete kadar varan teşebbüsler karşısında sarsılmadan durabildi.”

Tunus’ta gerek Burgiba gerekse Zeynelabidin b Ali döneminde İslamcı Hareket en büyük potansiyel tehlike olarak görülmüştür. Bu tehlikeye karşı ulusal ve uluslararası ittifaklarla sağlanan çeşitli baskı araçları, İslamcı Hareketi yıldırmaya ve yok etmeye çalışmıştır. Gannuşi’nin 11 Nisan 1989 yılında Cezayir’le başlayan sürgün yolculuğu önce Sudan, daha sonra da 1991 yılında İngiltere’ye varması ile nihayet bulur. Londra’nın Acton banliyösüne yerleşen Gannuşi, sürgünde olmasına rağmen 1991 yılında tekrar hareketin lideri olarak seçilir. 1993 yılında İngiltere’den siyasi iltica elde eder. Gannuşi’nin bu tarihlerde Tunus Hükümeti’nin baskısı sonucu ABD, Almanya, Suudi Arabistan, İtalya ve İran’a girişi yasaklanmıştır.

Gannuşi Tunus Devrimi’ne kadar 21 yıl sürgün hayatı yaşamıştır. Tunus devrimi ile otorite Zeynelabidin b. Ali’nin elinden alınır. Bunun akabinde Gannuşi 30 Ocak 2014’te ülkesine döndüğünde kendisini binlerce Tunuslu havaalanında karşılar. Gannuşi ilkesel davranarak Anayasal Başkanlık seçimlerine ve Kurucu Milli Meclis üyeliğine başvuruda bulunmaz. Önceliği Reform Hareketinin inşa edilmesine ve bunda başarılı olmasına verir. Nahda Hareketi, mecliste 89 koltuk elde ederek yeni Tunus halk anayasasının şekillenmesine büyük bir katkı sağlar. Anayasal seçimler akabinde Nahda Hareketi 9. kongresini düzenler ve Gannuşi hareketin başkanlık seçiminin tekrar yapılmasını ister.

Seçimler sonucunda Gannuşi tekrar hareketin lideri, Abdulfettah Moro ise hareketin tekrar genel sekreteri olarak seçilir. Gannuşi, Tunus’u kavuran krize çözüm üretmek için milli diyaloğu oluşturacak çağrılarda bulunur. Milli diyalog sürecinde Nahda Hareketi mecliste sahip olduğu çoğunluğa rağmen ülkenin hükümet kurabilmesi için pek çok fedakârlıkta bulunarak tekrarlanan seçimlere girmeyi kabul eder. Böylelikle çok sesliliğin mecliste yansıtılmasına büyük bir özen gösterilmiş olur. Sonuçta Nahda Hareketi ülkesini diğer Arap ülkelerini kuşatan tehlikelerden koruyabilmiştir. Gannuşi, 2014 yılında Anayasa ve Başkanlık seçimleri için adaylığını koymamıştır. Devrimin üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen Tunus’un başarılarına engel olmamak için geri planda kalmayı tercih etmektedir. Partisinin bu dört yıllık süreçte sadece bir buçuk yıl Hizbul Mutemer Partisi ile yönetimde kalmasına izin vermiştir. Nahda Hareketi toplumdaki saygınlığını koruyarak Halk Meclisi’nde ikinci parti olarak siyasi faaliyetlere devam etmiştir. Bu da Tunus’un siyasi sahada uluslararası ittifaklarla sağlanan çeşitli baskı araçları, İslamcı Hareketi yıldırmaya ve hareketin saygınlığını arttırmıştır.

Demokratik geçiş dönemi bu hareketin en zor dönemi olarak kabul edilir. Gannuşi, 2012 yılında İngiltere Kraliyeti Chatham House Özgürlük Ödülünü almıştır. Gannuşi’nin eserleri birçok dile çevrilmiştir. Ülkesinde gençliğinden itibaren sürekli çeşitli dergilerde makaleler yazmıştır. Aynı zamanda Burgiba tarafından kapatılana kadar el-Marife ve el-Müctema adlı iki tane dergiyi yayın hayatına kazandırmıştır. Gannuşi gerek siyasi hayatı gerekse aktivist yönüyle dikkat çeken ve örneklik teşkil eden bir şahsiyettir. Gannuşi, lideri olduğu İslami hareketi için şiddete bulaşmamış tüm İslami hareketlerin bir devamı olarak görürken, kendisi için de bugüne kadar İslam’a ilimle hizmet etmiş tüm şahsiyetleri kendisine rehber olan bir hoca olarak görür. Elgindy’nin de tespit ettiği gibi; Gannuşi tüm söylem ve hitaplarında asla demokratik değerlere ve çoğulculuğa karşı bir fikir beyan etmemiştir.

Kaynak: Liberal Söylemin İslamcı Yazarlar Üzerindeki Etkisi: Raşid El Gannuşi Örneği Yüksek Lisans Tezi, Faruk Tekin, 2020