Feridun Karakaya

Feridun Karakaya

1928 yılında, İstanbul’da doğdu. Kabataş Erkek Lisesini bitirdi. 

1943 yılında, bir okul gösterisinde oyunu izleyen Necdet Mahfi Ayral tarafından keşfedildi. Necdet Mahfi Ayral’ın isteğiyle 1944 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun Çocuk Tiyatrosu bölümüne girdi. Buradan emekli oldu. Moliere’in piyeslerinde canlandırdığı rollerle Fransız kültürünün Türkiye’de tanınmasına katkı sağladığı için Fransa tarafından Legion D’Honneur nişanıyla ödüllendirildi. 

Sinemaya 1951 yapımı “Vatan ve Namık Kemal” filmiyle atıldı. 1955 yapımı “Beyaz Mendil” filminin yönetmen yardımcılığını üstlendi. 19 filmden oluşan “Cilalı İbo” serisinde canlandırdığı aynı adlı karakterle tanındı. Serinin tüm filmleri şunlardır: “Cilalı İbo Yıldızlar Arasında” (1958), “Cilalı İbo Casuslar Arasında” (1959), “Cilalı İbo ve Tophane Gülü” (1959), “Gönül Kimi Severse” (1959), “Cilalı İbo’nun Çilesi” (1960), “Cilalı İbo Zoraki Baba” (1961), “Cilalı İbo Rüyalar Âleminde” (1962), “Cilalı İbo Kızlar Pansiyonunda” (1963), “Cilalı İbo Perili Köşkte” (1963), “Cilalı İbo Kadın Avcısı” (1964), “Cilalı İbo ve Kırk Haramiler” (1964), “Cilalı İbo İstanbul Kaldırımlarında” (1968), “Cilalı İbo Almanya’da” (1970), “Cilalı İbo Teksas Fatihi” (1971), “Cilalı İbo Yetimler Meleği” (1971), “Çalsın Sazlar” (1984), “Cilalı İbo Beni Anneme Götür” (1985), “Cilalı İbo Maceralar Peşinde” (1986), “Donanmanın Gülü” (1987).

24 Nisan 2004 tarihinde, İstanbul’da vefat etti. Adı, 2007 yılında Beykoz Belediyesi tarafından açılan bir tiyatroya verildi.

“Cilalı İbo” serisi haricinde toplamda 47 film ve dizide oynadı. Bazıları şunlardır:

Güzeller Resmi Geçidi (1960)

Beş Şeker Kız (1964)

Düğün Gecesi (1966)

Sinekli Bakkal (1967)

Perihan Abla (televizyon dizisi, 1986)

 

Feridun Karakaya’dan bir anı: “Esmeralda Revüsü gelmişti İstanbul’a. Figüran alacaklarını duydum. Tam oraya gittik, ‘Uzun boyluları alacağız, kısalar gitsin.’ demezler mi? Hemen ayağımın altına iki paket taşı koydum. Üstüne bastım. Önümde de bir sıra uzun boylu adam… Taşlar görünmüyor. ‘Sen, sen, sen!’ diye seçtiler. İsimlerimizi de yazdılar o sırada. Böylece birkaç ay gündeliği çıkarttık gitti. Uzun boyla da ilgisi olmayan bir şeydi. İspanyol elbisesi giyip masalarda oturmaktı görevimiz. Ama yılmamak lazım, ekmek parası için…”