Ebü’l-Fazl El-Abbas
Ebü’l-Fazl El-Abbâs Bin Abdülmuttalib Bin Hâşim El-Kureşî El-Hâşimî.
Hz. Peygamber’in amcası.
Hz. Peygamber’in doğumundan iki veya üç yıl önce dünyaya geldi. Mekke’de onunla birlikte büyüdü. İlk gençlik yıllarından itibaren ticaretle meşgul oldu. Maddî durumunun iyi olması sebebiyle, Cahiliye döneminde Kâbe’yi ziyarete gelen hacılara su dağıtma ve onlara ziyafet verme görevlerini kardeşi Ebû Tâlib’den devraldı. Ebû Tâlib’in geçim yükünü hafifletmek için Abbas Cafer’i, Hz. Peygamber de Ali’yi himayelerine almışlardı.
Hz. Peygamber İslamiyeti yaymaya başladığı günlerde Abbas hemen Müslüman oldu. Ancak geniş nüfuzunu kullanarak Müslümanları himaye etmek düşüncesiyle, Müslümanlığı kabul ettiğini açığa vurmadı. Hatta Mekkeli müşriklerin Müslümanlarla ilgili karar ve davranışlarını Hz. Peygamber’e ulaştırmak maksadıyla kasten hicret etmedi. Daha çok benimsenen ikinci bir rivayete göre ise, Mekke’nin fethine veya en azından Bedir Savaşı’na kadar Müslüman olmadı. Bununla beraber daima yeğenine arka çıkarak onu müşriklere karşı himaye etti. İkinci Akâbe Biatı’nda (622), Hz. Peygamber’i yalnız bırakmayıp müzakerelere katıldı; Medineli Müslümanlardan onun hayatını tehlikeye atmayacaklarına dair teminat aldı. Mekke’de kaldığı süre içinde İslam davetini açıktan desteklediği kesinlik kazanmasa bile, karısı Ümmü’l-Fazl Lübâbe ile oğlu Abdullah’ın Müslüman olmalarına karşı çıkmayarak İslamiyetin tebliğini müsamaha ile karşıladığını göstermiş oldu.
Bedir Savaşı’nda müşriklerin safında yer almak zorunda kalan Abbas, bu savaşta esir düştü. Kendisinin ve diğer akrabalarının fidyelerini ödeyerek Mekke’ye döndü. Oradaki fakir Müslümanları himaye etmeye ve Kureyşlilerin İslamiyet aleyhindeki çalışmaları hakkında Hz. Peygamber’e bilgi ulaştırmaya devam etti. Hayber’in fethini Resulullah’ın ona müjdelemesi, ikisi arasında gizli bir haberleşmenin öteden beri devam edegeldiğini göstermektedir. Mekke’nin fethi için yapılan hazırlıklar tamamlandıktan sonra Müslüman olduğunu açığa vurması, onun gizli ve son derece önemli bir görevi üstlenmiş olduğunun bir başka delili sayılmalıdır. Huneyn Savaşı’nın ilk anlarında bozguna uğrayan Müslümanlara, Akabe ve Rıdvan Biatlarında, Hz. Peygamber’e bağlılık sözü verdiklerini gür sesiyle hatırlattı. Böylece İslam ordusunun tekrar derlenip toparlanmasına ve düşmanı bozguna uğratmasına yardımcı oldu.
Hz. Peygamber’in son hastalığında, onun vefat etmek üzere olduğunu anlayan Abbas, devlet idaresinin geleceği konusunda endişeye kapıldı. İdarenin Haşimoğulları’nda kalmasını arzu et¬mekle beraber Hz. Peygamber’in bu husustaki talimatının öğrenilmesi için Hz. Ali’yi uyardı. Hz. Ayşe’nin rivayetine göre, Ali bu teklifi yerinde bulmayarak Resulullah’ın kendileri aleyhinde kanaat belirtmesi halinde artık devlet idaresini kimsenin onlara vermeyeceğini söyledi. Abbas, Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra Hz. Fatıma ile birlikte Halife Ebûbekir’e giderek Peygamber’in Fedek’teki topraklarıyla Hayber’deki hissesini almak istedi: Fakat Ebûbekir, peygamberlerin miras bırakmayacaklarına dair hadisi okuyarak bu mirası alamayacaklarını söyledi.
Hz. Peygamber, amcası Abbas’ı sever, kendisinden sadece iki veya üç yaş büyük olmasına rağmen, “İnsanın amcası, babası gibidir.” diyerek ona saygı gösterirdi. Ayrıca onu, “Kureyş’in en cömerdi ve akrabalık bağlarına en çok riayet edenidir.” diye övmüş, Abbas’ı incitenlerin kendisini de incitmiş olacaklarını söylemişti. Hz. Peygamber’in cenazesini kaldıranlardan biri de Abbas’tı. Hz. Ömer, Peygamber’in vefatından sonraki kıtlık yıllarında yağmur duasına çıkıldığı zaman, Abbas bin Abdülmuttalib’i kastederek, “Peygamber’in amcası hürmetine” diye rahmet niyaz ederdi. Hz. Ebûbekir, Ömer ve Osman halifelik dönemlerinde ona büyük itibar göstermişti.
Üç hanımından, onu erkek olmak üzere on üç çocuk sahibi oldu. Onun adıyla anılan Abbasî Devleti’nin halifeleri, oğlu Abdullah’ın soyundan geldi. Uzun boylu, beyaz tenli, gür sesli bir kişi olan Abbas, ömrünün sonuna doğru gözlerini kaybetti. Köle azat etmeyi seven ve maddi varlığıyla İslamiyete değerli hizmetlerde bulunan Abbas, seksen sekiz (veya seksen altı) yaşlarında Medine’de vefat etti. Kendisinden rivayet edilen otuz beş hadisin belli başlı râvileri; oğulları Abdullah, Ubeydullah, Kesîr ve kızı Ümmü Gülsüm ile Câbir Bin Abdullah, Ahnef bin Kays gibi sahabe ve tabiîlerdir.