Abdi İpekçi
8 Ağustos 1929 yılında İstanbul’da doğdu. Cevdet ve Vesime İpekçi çiftinin altıncı çocuğudur. İlkokulu Işık Okulları-Fevziye Mekteplerinde okudu. Henüz 4. sınıfta ilk roman denemesini yazdı. 1940 yılında Galatasaray Lisesine başladı. Burada hemen her yıl sınıf derecesini kazanırken, okulda düzenlenen kültür çalışmalarının başında da yer aldı. Mesela lisenin ilk yılında bir arkadaşı ile “İlk Adım” dergisini çıkardı. Sekiz yıllık Galatasaray eğitim süresince okul düzeyinde hazırlanan yıllık, broşür, gazete gibi etkinliklerde yer aldı. 1949 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine başladı. Gazetecilik mesleğine “Yeni Sabah” gazetesinde istihbarat muhabiri olarak başladı. Ardından 1949 yılında çıkarılmaya başlanan “Yeni İstanbul” gazetesinde işe başladı. Buradaki görevi ise iç haberleri toparlamak oldu.
Gazetede yaşanan görüş ayrılıkları sebebiyle “İstanbul Ekspres” adıyla yeni bir gazete çıkarıldı, Abdi İpekçinin de yer aldığı bir grup gazeteci buraya geçti. 1952 yılında askere gitti, Ankara’da yedek subay okulunu bitirerek Kore’ye tercüman olarak gönderildi. Bu sırada Milliyet gazetesi el değiştirdi, gazetenin yeni sahibi (o dönemin üstat gazetecilerinden Ali Naci) o dönemin tirajlı gazetesi olan İstanbul Ekspresi’nin yazar kadrosunu inceledi. İyi referanslarla kendisine takdim edilen Abdi İpekçi’ye beraber çalışma teklif etti ve askerlik dönüşü Abdi İpekçi bu teklifi kabul etti.
Henüz 24 yaşındaki İpekçi,1 Ekim 1954’te tam yetki ile Milliyet gazetesinin başına bu şekilde geçti. İpekçi’nin “Hayatımda yaptığım en berbat gazete” dediği ilk sayı, 117.500 basım ile en çok satan gazete oldu ve zaman Milliyet gazetesinin bu otoritesini güçlendirdi. Ardından gazete içindeki muhalefet ve ayrışma da bu başarıyla beraber geldi. İpekçi özellikle de Peyami Safa’nın muhalefeti ile karşılaştı. Bu muhalefetin sebepleri ise 1955’te vefat eden Ali Naci Karacan’ın yerine (Umum-i Neşriyat Müdürü - Genel Yayın Yönetmeni) çok genç yaşta geçmesi ve Safa’nın desteklediği Demokrat Parti’yi desteklememesidir. Abdi İpekçi sosyalizm düşüncesini benimsedi. Safa’nın yanı sıra tarihsel süreç olarak Mehmet Ali Birand, Bülent Ecevit, İsmail Cem, Burhan Felek, Refik Halid, Yılmaz Çetiner, Mümtaz Soysal gibi o döneme damga vuran gazeteciler de Milliyet gazetesinde çalışmaktadır. İpekçi bu süreçte haber için gittiği yerlerdeki gözlemlerini “Dünyanın Dört Bucağında” adlı kitapta paylaştı.
1950’li yıllar basında kitleselleşmeye yönelik hareketlerin olduğu yıllardır ve İpekçi, kendi projesi olarak gazetede yayımlamaya başladığı “Milliyetten Mektup” köşesinde gazetenin kimliğini Atatürkçü, milliyetçi, din ve vicdan hürriyetini savunan, demokrasiye inanan, toplumcu, karma ekonomiden yana ve bağımsız olarak tanımladı. Bu kimlikle basının kitleselleşmenin önünü açtı.
Milliyet gazetesi başlangıçta Demokrat Parti’nin iktidar olması lehine olacak şekilde bağımsız muhalefet üstüne kuruluyken, Demokrat Parti’nin başa geçtiği, özellikle de 1954 sonrası dönemde de muhalif kişiliğini muhafaza etmesi nedeniyle basın üzerinde baskı ve sansür kanunları yürütmeye koyuldu. Baskı ve sansürün sebebi ise basının kitleselleşmesi diğer bir ifade ile toplumsal gücüdür. Özellikle de Ali Naci Karacan’ın vefatı ile birlikte DP taraftarlığı sona erdi, bağımsız bir basın organı kimliğine erişti. 6-7 Eylül 1955 olayları ile başlayan ve basın kanununda yapılan sürekli değişiklikler sonucunda 8 Mayıs 1960 tarihinde Milliyet 15 günlüğüne kapatıldı.
Farklı fikirlerin özgürce konuşulduğu ve tartışıldığı bir platform taraftarı olan İpekçi, gazetesine uygulanan baskı ve sansürü ortadan kaldıran 27 Mayıs 1960 darbesini destekledi hatta olayı “ihtilal değil inkılap” olarak yorumladı. Yine de Yassıada duruşmalarını ve idamları da eleştirdi. “Bir İhtilalin İç Yüzü” isimli kitabıyla 60 darbesini ve perde arkasını yazdı.
60 darbesi sonrasında İpekçi, Milliyet’i sosyal demokrat bir çizgiye getirdi. Bunun bir sonucu olarak Bülent Ecevit (Ecevit o dönem CHP milletvekilidir) ile arasında sıkı bir dostluk başladı ve İpekçi öldürülene kadar da bu dostluk devam etti. Bu dostluk sonucunda Demirel’in Ecevit ile koalisyon kurmak istememesini ve sonraki süreci sert bir şekilde eleştirdi.
Adalet Partisi’nin diğer sağ partiler ile koalisyon kurarak sol üzerinde otorite sağlamaya çalışmasını, ülke genelinde iç çatışmaya sebep olacağını ve tarafların rekabeti daha “uygarca” sürdürmelerine yönelik sağduyu yazıları yazdı. İpekçi, doğrudan siyasetin içine girmeyi hiçbir zaman düşünmediği gibi, gazetenin politik gücünden dolayı siyasetin tam ortasında kaldı. Bu konu ile ilgili düşüncelerini ve tecrübelerini ise “Liderler Diyor ki” isimli kitabında ortaya koydu.
Aydın kesim sorumluluğunu ortaya koymaya çalışan, sağ sol kamplaşması karşısında sağduyuyu telkin eden İpekçi, 80 öncesi gergin ortamı yumuşatmaya ve normale dönmeye yönelik olarak ülkedeki en büyük iki siyasi partinin, koalisyona girmelerini ve bu yolla sokak olaylarının da bitmesini öneren yazılar yazsa da Süleyman Demirel ve Adalet Partisi’nden olumlu dönüş sağlayamadı. Bunun sonucu olarak sokak olayları ve siyasi gerginlik sürdüğü gibi süreç 12 Eylül 1980’de gerçekleşen darbeye kadar devam etti. İç ve dış politikada ortaya çıkan olayların tümünde dış siyasette barışçıl, iç siyasette farklı görüşlere karşı hoşgörülü bir devlet olmayı savunmaktan vazgeçmedi. Sağ partiler karşısında azınlık kaldı ve Ecevit dışında muhatap bulamadı.
İpekçi Ailesi
Selanik’te yaşayan güçlü bir aile olan İpekçiler, 1893 yılında İstanbul’a göç ettiler. Aynı dönemde İstanbul’da yaşayan Selanik kökenli diğer güçlü ailelerle hısım-akraba bağı bulunmakla beraber Şişli, Nişantaşı gibi muhitlere yerleştiler. Aile, Selanik’te olduğu gibi İstanbul’da da ipek ticareti ile ekonomi hayatına başladı ve ardından mağazacılık sinema işletmeciliği gibi çeşitli alanlarda da faaliyet gösterdi. Hikâyesi Selanik’ten İstanbul’a uzanan ailenin 1929 yılında dünyaya gelen yeni üyesinin adı da Abdi İpekçi oldu.
İpekçi ailesi ile ilgili önemli bir nokta ise şu şekildedir; 13. ve 14. yüzyılda İspanya’da Müslüman ve Yahudi azınlıklara yönelik şiddet eylemleri sonucu 1492’de söz konusu azınlıklar ülkeden sürgün edildi ve o dönemki hoşgörü politikası sebebiyle Osmanlı Devleti’ne yerleştirildi. İstanbul, Edirne, Avlonya gibi yerlerin yanı sıra göç eden nüfusun büyük kısmı Selanik’e yerleştirildi, İpekçi Ailesi de Selanik’e yerleştirilen Yahudilerden Sebatay Sevi’nin neslinden olduğu belirlendi.
ABDİ İPEKÇİ’NİN GAZETECİLİĞE GETİRDİĞİ PRENSİPLER
- Haberde sansasyon yapmamak, doğru haber peşinden koşmak.
- Okuyucunun hoşuna gitmesi için çıplak kadın fotoğrafı vermemek.
- Dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek, gerekirse yerinden haber yapmak.
- Haberlerde ulusal çıkarı zedelemeden, şiddetten uzak, barışçıl bir politika oluşturmak.
- Gazeteciliğin ahlak yasasını çıkarmak.
- Düşüncelerin çeşitliliğini kabul ederek, gazetecinin temel işlevini özgürlükleri koruma olduğunu yerleştirmeye çalışmak. Farklı düşüncede olanlara gazetede yer vermek. Ziya Paşa’nın ‘‘Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar’’ (Gerçeğin ışığı fikirlerin çatışmasından doğar) ilkesine bağlıydı.
- Gazete haberlerinde ceset fotoğraflarına izin vermedi. Sabah gazete alındığında insanın yüreğini kaldıracak görüntüler olmamalıydı. Bunların yararına inanmadı.
- Haberlerin kılı kırk yararcasına araştırılarak verilmesini savundu.
- Herkesin düşüncesine yer veren gazeteciydi. Gazete ve gazetecinin sosyal iç ve dış konularda halka önderlik yapmasını savundu.
- Macar halkına yardım, 1958’de Çanakkale ‘‘Anıt Tepe’’ Türk Şehitliğinin yapımı, köy okullarına kitap kampanyası, Kıbrıs Barış Harekâtında, ‘‘Ordu Millet El Ele Kampanyası’’ ile silahlı kuvvetlere yardım toplanması, Atatürk heykeli bulunmayan Bingöl, Tunceli, Van, Bitlis, Giresun, Uşak, Mardin, Muş ve Gaziantep’e Atatürk heykellerinin yapılması gibi sosyal projelerde Abdi İpekçi sürekli ön planda olarak gazetenin gücünü sosyal alanlarda kullandı.
- İletişimin az olduğu bir dönem olduğu için yaptığı yurt dışı gezilerini ve röportajlarını kitap hâline getirerek yayınlamak.
- Haberciliğe ‘‘5N1K’’ formülünü getirdi. ( Kim, ne, nerede, ne zaman, nasıl)
- Düşüncelerin düşüncesi adıyla uzman kişilere gazete sayfalarında yer vermesi. Halkın konusunda uzman kişiler aracılığı ile bilgilendirilmesi.
- Haber sunumlarında, daha doğal ve gerçek olması için donuk fotoğraf yerine hareketli haber anını gösteren fotoğrafların tercih edilmesi.
Özetle, popüler olmaya çalışırken, bayağılaşmamak, dürüstlük, objektiflik, uzlaşmacılık, mükemmeliyetçilik, doğruluk, güvenirlilik, saygınlık, etik kurallara ve basın ahlakına bağlılık Abdi İpekçi’nin gazetecilik ilkeleridir. Bunların hepsine birden Babı Ali’de ‘‘Abdi Bey Ekolü’’ adı verildi.
ABDİ İPEKÇİ’NİN SUİKASTI ve SEBEPLERİYLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ GÖRÜŞLER
Abdi İpekçi 1 Şubat 1979’da Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü. Bu suikastın olası birkaç sebebi ortaya atılsa da net bir sonuca ulaşılamadı. Bu sebeplerden en güçlüsü ise “devlet otoritesini” sağlamaktır. İpekçi, tarafsız ve cesur kişiliğiyle bilinmektedir ve farklı görüşleri taşıyan insanların hiçbir korku yaşamadan düşüncelerini tartışabildiği bir ülke ideali taşıdı. Çünkü yaşadığı dönemde sık sık gerçekleşen siyasi karışıklıkların, sokak olaylarının ve sonu askeri darbeye kadar giden fikir ayrılıklarının tek çözümünün karşılıklı diyalog olduğuna inanıyordu.
Siyasi otoriteye sahip kişilere muhalefeti, devlet otoritesine bir başkaldırı olarak algılandı. Ölümünden sonra yurt dışında kaçak olarak yaşayan Mehmet Ali Ağca, Milliyet gazetesine gönderdiği mektupta, cinayeti kendisinin işlediğini, herhangi bir örgüt işi olmadığını hatta Papa’ya suikast yapacağını da yazdı. 13 Mayıs 1981’de Papa II. Johannes Paulus’u vurdu, 19 yıl hapis yattı ve 16 Haziran 2000 yılında Türkiye’ye iade edildi.
İpekçi suikastıyla ilgili olarak Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Mehmet Ener, Yavuz Çaylan ve Yalçın Özbey’in de aralarında bulunduğu kişilerin suç ortaklığı ile ilgili iddialar ortaya atıldı ve Oral Çelik, Fransa’da yargılandığı mahkemede suçu kabul etti. Diğer kişilerin suç ortaklığı reddedilmemekle birlikte ispat edilemedi. Abdi İpekçi, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Çetin Emeç gibi faili meçhul cinayetler üzerinden Türkiye’de mafya-siyaset-terör bağlantısı gündeme damgasını vurdu.
Suikastla ilgili bir diğer iddia ise kaçakçılık üzerinedir. Öldürüşünden önceki son aylarda ısrarla sigara, silah, uyuşturucu kaçakçılığı gibi konuların üzerine giden İpekçi, bu konuda özellikle Abuzer Uğurlu üstünde durmaktaydı. Uğurlu’nun arkadaşı Kemal Derinkök, Milliyet gazetesini satın almak istemekte, İpekçi bu satışa kesinlikle onay vermemekteydi. Kaçakçılık meselesini gazetesinde teşhir etmesi, detay vermesi ve gazeteyi satmaması, İpekçi suikastının sebebinin susturma amaçlı olduğu iddialarını da güçlendirmektedir.
Dahası 13 Ocak 1979 günü CIA istasyon şefi Paul Henze ile Tasim Etap Marmara Otelinde kaçakçılık ve terör konusunu konuşacağı bir toplantı yaptı ve ajandasına 2 Şubat 1979 yılında ABD Büyükelçisi Straud Hupe ile görüşeceği notunu yazdı, kaçakçılık ve terör işinde CIA’in ve dolayısıyla ABD’nin parmağı olabileceğinden kuşkulanmaktadır. 2 Şubat’ta yapacağı bu görüşmeden bir önceki gün öldürülmesi bu iddiayı da güçlendirmektedir. 3 Şubat’ta gazetelerde yayınlanan ortak bildiri ile İpekçi “Basın Şehidi” olarak nitelendirildi. Gazeteciler Cemiyeti, cinayetin aydınlatılması ile ilgili seferber olacağını, cinayeti nefretle kınadığını belirtmekle beraber birçok yazarın görüşlerinden oluşan “Türk Basınında Abdi İpekçi” adıyla bir kitap yayımladı.
ESERLERİ
İhtilalin İç Yüzü: Silahlı kuvvetler mensupları arasında 27 Mayıs’tan yıllar önce beliren gelişmelerden başlayarak 27 Mayıs İhtilalinin hazırlanışı, gerçekleştirilmesini ve ihtilalden sonra kurulan Milli Birlik Komitesi devrini inceleyen bir araştırma dizisidir.
Eser, 1950 seçimlerinden önce orduda kurulan teşkilattan başlayıp, 1954’ten sonra orduda ortaya çıkan huzursuzluk, İstanbul ve Ankara’da kurulan gizli komiteler, 1957’de yapılmak istenen ihtilal, 9 subay olayı, dağılan komitelerin yeniden teşkilatlanması, ihtilal hazırlığı ve ihtilalin yapılması, MBK (Milli Birlik Komitesi) devri, Yassıada Mahkemesi, İhtilal içerisinde bölünmeler, iç tasfiyeler kitapta ayrıntıları ile anlatılmaktadır.
İnönü Atatürk’ü Anlatıyor: Abdi İpekçi’nin İsmet İnönü ile yaptığı röportajdan oluşmaktadır. Önce Milliyet gazetesinde yayınlandı, daha sonra da kitap hâline getirildi. 1968 yılında kitap hâline getirilen söyleyişi daha sonraki yıllarda farklı yayınevlerince basımı yenilendi.
Eserde İnönü, Atatürk ile tanışması ve yakın iş münasebetlerinin Birinci Dünya Savaşı ile başladığını belirtmektedir. Kafkas Cephesindeki (1916) beraberliğin 1938 yılına kadar 22 sene yakın anlaşma ve yakın tanışma siyasi ve içtimai fikirlerde muvazilik olarak Atatürk ölene kadar sürdüğünü vurgulamaktadır.
İpekçi, İnönü’ye genel olarak, Atatürk ile olan mesai birlikteliğini, aralarındaki kavganın nedenlerini, Atatürk’ün İnönü soyadını verişinin nasıl olduğu, Cumhuriyetin ilan fikri ve nasıl ilan edildiği sorularını sormaktadır. Cumhuriyet’in muhalifleri ve Rauf Bey’in tutumunun ne olduğu, Atatürk’ün Rauf, Ali Fuat, Kazım Karabekir gibi paşalarla arasının açılmasının nedenleri, Doğu (Şeyh Said) İsyanının, Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası ile ilişkisinin bulunup bulunmadığı, partinin kapatılmasının nedenlerini sormaktadır. İnönü’nün cevaplarının yanı sıra Şevket Süreyya Aydemir gibi dönemin yazarlarının yazdıklarına da eserinde yer verdi.
Liderler Diyor ki: Abdi İpekçi, 12 Ekim 1969 seçimleri sırasında seçimden önce ve sonra olmak üzere parti liderleri ile yepyeni bir teknik uygulayarak, yaptığı röportajlarda ustaca sorduğu sorularla liderlerin yurt sorunları üzerindeki bilgi seviyelerini, içine düştükleri çelişkileri açığa çıkararak teyp ile tespit etti. İki tur hâlinde yapılan bu röportajlar, teypte tespit edilen konuşmalar üzerinde hiçbir değiştirme yapılmadan, Milliyet gazetesinde aynen yayınlandı. Daha sonra kitap hâline getirilen röportajlar, Türkiye’nin yakın dönem siyasi, ekonomik ve sosyal hayatında bundan sonraki gelişmelerde sağlıklı biçimde değerlendirme yapmak isteyenler için önemli bir kaynak kitap niteliğindedir. Abdi İpekçi, o dönemin şu siyasal parti liderleri ile röportaj yaptı: AP-Süleyman Demirel, CHP-İsmet İnönü, YTP-Yusuf Azizoğlu, BP-Hüseyin Balan, GP-Turhan Feyzioğlu, TİP- Mehmet Ali Aybar, MHP-Alparslan Türkeş.
Afrika: Afrika kitabı Abdi İpekçi’nin Milliyet gazetesinde yayınlanan röportajlarından meydana getirildi. Abdi İpekçi, fotoğrafçı Kemal Baysal ile birlikte 1959’da Afrika’yı bir buçuk ay dolaştı, ilkel yaşamdan uygar yaşama geçen insanların hikâyelerini röportajlarla nakletti.
Dünyanın Dört Bucağından: Abdi İpekçi, çeşitli zamanlarda dünyanın dört bucağındaki çeşitli ülkelere gitti ve röportajlar yaptı. Yapılan röportajlar, 1971 yılkında kitap hâline getirildi. Özellikle geri kalmış ülkelerle ilgili röportajlar, Türkiye ile karşılaştırılarak verildi.
Kaynak: Seyit Işık, Bir Gazeteci Olarak Abdi İpekçi (1929-1979), Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Atatürk İlkeleri Ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek lisans tezi, İstanbul, 2015.