Mehmet Refik Kaya

Mehmet Refik Kaya

Makine teknisyenliği eğitimi aldı, DGSA Heykel Bölümü’nü bitirdi, uzun yıllar ut yapımcısı babasına çıraklık yaptı. Mehmet Refik Kaya’nın hayatını 1986’da, 29 yaşındaki gördüğü rüya değiştirdi. O güne kadar rastlamadığı, dinlemediği rebab çalıyordu rüyasında. Sesine aşık oldu. Türk Müziği’nin 1000 yaşındaki bu unutulmuş çalgısının peşine düştü. Sekiz yılda gönlündeki rebabı yaptı, adını Refik-i Rebab koydu. Bir de yüksek lisans tezi yazdı üzerine. Ardından rebabını alıp, dört arkadaşı eşliğinde çağlar, ülkeler, kültürler arasında uzun bir yolculuğa çıktı. Orta Asya’dan İngiltere’ye, Erken Rönesans’dan bugüne uzandı. Yaşadıklarını, şimdi Kalan Müzik’in yayımladığı Ruhnüvaz (Ruha Dokunmak) adlı albümüyle müzik dostlarına aktarıyor.

Albüm notlarından anladığımız kadarıyla hayatınızı rebaba adamışsınız. Öncesinde herhangi bir enstrüman çalıyor muydunuz, sizi rebaba çeken neydi?
- Babam ut yapımcısıdır, çocukluğumda birçok enstrümanın yapımını, tamirini ondan öğrenmiştim. Bu arada ut, lavta, klasik gitar çalmayı öğrendim. Biraz klasik kemençe dersi aldım. Müzik bir hobiydi. Makine teknisyeni olarak vinç yapıyordum. Bu arada DGSA’nın Heykel Bölümü’nü bitirdim. İki yıl kadar Belediye Konservatuvarı Türk Müziği İcra Heyeti’nde klasik kemençe çaldım. Anatolia’yla konserler verdim. Rebab, Hazreti Mevlana’nın şiirlerinde sık geçer. 1986’da bir rüya gördüm. Rebab çalıyordum. Sesinden öyle etkilendim ki, o güne kadar hiç görmediğim çalgının peşine düştüm. Şaman ve Türk Müziği ile tedavi yapan Oruç Güvenç’ten bir rebab edindim. Fakat telleri at kılından yapılmış, hava koşullarından çok etkilenen, standart sesleri yakalamanın rastlantılara kaldığı, zayıf sesli bir çalgı çıktı karşıma. Minyatürleri, Asya ve Avrupa’daki benzerlerini inceleyip sesini geliştirmenin yollarını aradım.
Refik-i Rebab’ın yapımı bu şekilde mi gündeme geldi?
- Evet. Ancak otantik çalgıları değiştirmek çok ciddi bir sorumluluktur, çalgıyı rencide etmeden, çok dikkatli yapılması gerekir. Bu bilinçle, enstrüman yapımı bilgimi, heykel tecrübemi, morfoloji birikimimi kullanarak çalışmaya başladım. Minyatürlerdeki armudi kafa formu, burgu şekli, silindirik sap, hindistan cevizi gövdeyi rehber aldım. Sesinin Çin, Hint çalgılarına benzememesi gerekiyordu. Hava koşulları değiştiğinde deri gerilip ses yok olmamalıydı. Sapı, gövdesi, yayı sesini güçlendirecek özellikler taşımalıydı. Farklı malzemelerde örnekler hazırlayıp, sayısız deneme yaptım. Sonunda istediğim çalgı ortaya çıktı. Otantik rebab olmadığını vurgulamak için Refik-i Rebab, yani rebabın arkadaşı adını verdim.

Gövde Malezya’dan, teller ipek

Sonuca ulaşmak ne kadar sürdü, hangi malzemeleri kullandınız, ne gibi bir ses özelliğine ulaştınız?
- 1986’da başladım, 1994 başında son şeklini aldı. Gövdesini hattat bir dostumun Malezya’dan seçerek getirdiği çok sık dokulu hint cevizinden yaptım. Deri hava koşullarından etkilendiği için, gövdede iç ve dış yüzeyine deri püskürtülmüş sentetik bir madde kullandım. Geçmişte tel olarak dayanıksız bir malzeme olan kurt barsağı, at kılı kullanılmış. Diğer enstrümanların çelik, naylon telleriyle istediğim sonucu elde edebildim. Sonunda sargılı ipek tel yaptırdım. 4 ya da 6 tel yerine verimli çalınabilecek üç tel yapmaya karar verdim. Gövdeye perde bağladım. Kemençe arşesinden daha uzun, özel bir yay yaptım. Sonuçta Cemil Bey’in Ferah Feza Saz Semaisi’ni bile standart rebabla çalmak mümkün değilken, Şerif Muhittin’in "kapsisler"ini çalabilecek yeteneğe sahip bir çalgı çıktı ortaya. Diğerleri bir oktavı bulmazken, 3,5 oktavlık, geniş bir enstrüman topluluğunda kaybolmayacak kadar güçlü, standart sesleri çıkarabilen, ses derinliği olan bir çalgı elde ettim.
Rüyanızda duyduğunuz tonu tam olarak elde edebildiniz mi? Çalgınızın ses renginde, klasik kemençe, tar, keman ya da ona biçim olarak çok benzeyen soprano yaylı tamburda bulunmayan özel bir ton var mı?
- Rüyamdaki rebabın ses rengi Dünyanın Son Sabahları filminden hatırlayacağınız Jordi Saval’ın viyola de gamba’sına benziyordu. Hint, Çin, Ortadoğu rebablarını inceledim. Sonuçta rebabın doğasıyla çelişmeyen, Türk Müziği’nde benzeri olmayan, viyolonselin orta tonlarına benzer özel bir renk elde ettim.

Tel uzunluğu bir muamma

Kültür Bakanlığı Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nda 10 yıldır bu çalgıyı mı kullanıyorsunuz?
- Evet, bunu kullanıyorum. Topluluğun ses paletinde alto ses niteliğiyle bir boşluğu doldurdu.
Rebab, rebec adıyla Ortaçağ Avrupası’nda derin bir iz bırakmış. Müzik ansiklopedilerinde kemana dönüşene kadarki öyküsüyle ilgili geniş bilgi bulunabiliyor. Rebab’ın Anadolu’daki bin yıllık öyküsüyle ilgili yazılı kaynaklar var mı?
- 9.yy’da Farabi’nin, 15.yy’da Meragi’nin saz tariflerinde, 2. Murat döneminde Ahmetoğlu Şükrullah ve 18.yy’da Hızır Bin Abdullah edvarlarında, son dönemde Rauf Yekda Bey’in eserlerinde, Mevlana’da, Avrupalı gezginlerin izlenimlerinde rebabla ilgili bilgiler var. İşin ilginç yanı, nasıl çalındığı, neye benzediği, nasıl yapıldığı anlatılıyor ama tel boylarıyla ilgili hiçbir bilgi, dolayısıyla standart yok. Ben çalgının sapını minyatürlerden yola çıkarak 52 santim yaptım. Piyasada otantik olduğu söylenen rebablar ise 45 santim. Aradaki fark tiz seslerin niteliğinde çok şey değiştiriyor.