II. Mustafa

2 Haziran 1664 tarihinde Edirne’de dünyaya geldi. Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra 40 yıl süreyle Osmanlı tahtında en uzun oturan IV. Mehmet’in oğlu II. Mustafa, amcası II. Süleyman’ın vefatı üzerine 1695 yılında Osmanlı tahtına oturdu. Babasının 1687’de tahtından indirilmesi sırasında, tahta çıkması için akla gelen ilk isimlerden olmasına karşılık, Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa’nın, amcası II. Süleyman’ı tercih etmesi üzerine, hükümdarlık koltuğuna 1695 yılında oturabildi. O da babasının vefatından sonra Şimşirlik dairesi denilen tahttan indirilen padişah ve oğullarının kapatıldığı kafeste, ilk gençlik yıllarını geçirdi. Daha sonra 31 yaşına kadar kardeşi Ahmet ile birlikte Edirne’ye gönderilen II. Mustafa, II. Süleyman’ın çocuğu bulunmaması nedeniyle tahtın vârisi oldu. 

Tahta Çıkışında Talihinin de Yardımı Oldu 

II. Mustafa’ya tahta çıkmak için ilk fırsat 1691 yılında doğdu. Ancak deli olduğu iddiasıyla tahtından indirilen İbrahim Padişah’ın oğullarından II. Ahmet’in Başvezir Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa tarafından tahta çıkartılması nedeniyle bir süre daha beklemek zorunda kaldı. II. Ahmet’in 1695 yılındaki vefatının ardından hükümdarlık koltuğuna oturmak için akla gelen ilk isim, II. Ahmet’in oğlu İbrahim’di. Bu nedenle II. Mustafa’nın tahta çıkışında saray bürokrasisinin tercihi etkili oldu. Başvezir Sürmeli Ali Paşa, II. Ahmet’in yerine oğlu İbrahim’i çıkarmak istedi. Ancak Osmanlı hanedanının en büyüğü olan II. Mustafa, yarattığı fiilî durumla tahtı ele geçirdi. Bu noktada Hazinedarbaşı Nezir Ağa gibi saray önde gelenlerinin desteğini alarak Edirne Sarayı’nda Ortakapı önüne taht kurdurup başvezir ve şeyhülislamı beklemeden 31 yaşındayken hükümdarlığını ilan etti. 

Halife Olduğunu Hatırlattı 

Babası IV. Mehmet’in hükümdarlığı döneminde hezimetle sonuçlanan II. Viyana Kuşatması’ndan sonra başlayan geri çekilme dönemi henüz sona ermediği için, devletin batı karşısında sürekli gerilediği bir dönemde II. Mustafa hükümdarlık koltuğuna oturdu. Uzun zamandır düzenli olarak toplanmayan divan-ı hümayunu (bakanlar kurulu) haftada dört gün toplamaya başladı. Devleti yeniden toparlamak için dedeleri Fatih, Selim ve Kanuni gibi ordunun başında sefere çıkma iradesini beyan etti. Başvezir Sürmeli Ali Paşa’ya hitaben çıkardığı hatt-ı hümayun da denilen ferman ile Allah’ın kendisine halifelik nasip ettiğini hatırlattı ve devletin gerilemesinde padişahların zevk ve eğlenceye yönelmesinin etkisi olduğunu, kendisinin ise zevk ve eğlence hayatından uzak duracağını ilan etti. Fermanında babası IV. Mehmet’ten beri padişahların eğlenceye düşmeleri ve ihmalleri yüzünden düşmanın İslam ülkelerini ele geçirdiğini, Allah’ın yardımıyla onlardan intikam almak için bizzat kendisinin gaza ve cihata niyet ettiğini, ecdadından Kanuni Sultan Süleyman’ın da böyle yaptığını belirtti ve devlet ricalinin bir araya gelerek sefere çıkıp çıkmama konusunu görüşmelerini istedi. II. Mustafa, yayımladığı fermanla İngiltere’nin de aracılığı ile Avusturya ile gündeme gelen barışa karşı olduğunu gösterdi. Avusturya liderliğindeki haçlı koalisyonu karşısında alınacak zaferle kaybedilen toprakların kazanılacağına inanan II. Mustafa, barışın ancak bu şekilde geleceğini ilan etti. II. Mustafa’nın sefere çıkma isteğine başta Başvezir Sürmeli Ali Paşa olmak üzere devletin ileri gelenleri karşı çıktı. Sefere katılması durumunda savaş masraflarının çok artacağını ileri süren saray bürokrasisi onu, Edirne’de oturmaya ikna etmeye çalıştı. Sürmeli Ali Paşa’nın onu seferden alıkoymaya çalışması başvezirliğine mal oldu. Padişah, onun yerine 1 Mayıs 1695 tarihinde sadaret kethüdası (bakan yardımcısı veya müsteşar yerinde) Elmas Mehmet Paşa’yı getirdi. Ayrıca devletin üst yöneticilerinin de önemli bir kısmını değiştirdi. 

Sakız Adası Geri Alındı 

II. Mustafa’nın tahta çıkışının ardından kazanılan en önemli başarılardan biri Sakız Adası’nın Venediklilerden geri alınması oldu. Sakız Adası’nın alınması halkın manevi kuvvetini artırdı. Edirne’de büyük şenlikler düzenlendi. II. Mustafa, ilk seferine tahta çıktıktan beş ay sonra 30 Haziran 1695’te çıktı. Birinci Avusturya Seferi adı verilen sefer için, Belgrat ve Temeşvar’da iki ayrı savaş meclisi toplandı. Toplantılarda Lippa, Lugoş, Yanova ve Şebeş kalelerinin ele geçirilmesine karar verildi. Bu arada Belgrat muhafızlığına Koca Câfer Paşa getirildi. Önce Lippa fethedildi; pek çok savaş malzemesi, ganimet ve esir alındı. Esirlerin 1000 kadarı kapıkulu ocaklarına verildi. Muhafazası zor olduğundan Lippa Kalesi yıktırıldı. Temes Suyu kenarında buldur denilen ormanlık ve bataklık bir alanda General Veterani kumandasındaki Avusturya ordusuyla yapılan, bizzat padişahın da katıldığı ve gönderdiği hatt-ı şerifleriyle askeri şevke getirdiği savaşı Kırım kuvvetlerinin desteğiyle Osmanlılar kazandı. Savaşta Veterani hayatını kaybetti. Osmanlılar tarafında ise Diyarbekir ve Rumeli beylerbeyleri şehit oldu. Bu zaferin ardından Lugoş alındı. Ordunun şevkini artıran, devlete güven getiren zaferlerden dolayı II. Mustafa’ya “gazi” unvanı verildi. 

Ruslar Karadeniz’e İnmek İstedi 

Ruslar, Karadeniz’e inmek için ilk hamlelerini II. Mustafa döneminde yaptılar. Bunun için Ruslar da Avusturya liderliğindeki haçlı ittifakına katıldılar ve Azak Kalesi’ni kuşattılar. Rusların Azak’ı kuşatma girişimlerini Kırım Hanı Kaplan Giray ile Kefe Beylerbeyi Mustafa Paşa püskürttü. Fakat kısa sürede hazırlıklarını tamamlayan I. Petro, Azak’ı nehirden ve karadan tekrar kuşatma altına aldı. İlk kuşatmada tahrip olan kale, 6 Ağustos 1696’da Ruslara teslim oldu. Azak Kalesi’nin düşmesi, Rusların Karadeniz’e inmesine fırsat sağlarken Osmanlı Devleti’nde büyük üzüntüye sebep oldu. Daha önce batıdan gelen tehditlere kuzeyden gelen tehditler de eklenince Osmanlı Devleti geniş bir cephede sınırlarını korumak zorunda kaldı. II. Mustafa, Azak’ın kaybedilmesini bir prestij sorunu kabul etti. Bunun için varlıklı vezir ve beylerden bütün masrafları kendileri tarafından karşılanmak üzere, sefer hazırlıklarına başlamalarını istedi. Ayrıca tarihte ilk defa 1500 kadar İstanbul ve Edirne bostancısına sefer emri verildi. Böylece II. Mustafa ikinci seferine Nisan 1696’da çıktı. Ancak Saksonya Kralı Friedrich Auguste ile General Heisler, kuvvetleriyle Temeşvar’ı kuşatmıştı. Bunun üzerine II. Mustafa, ordusuyla Temeşvar’a yöneldi. Avusturya ordusuyla Bega Suyu kenarında karşılaşan Osmanlı kuvvetleri, 27 Ağustos 1696’da önemli bir zafer elde etti. Heisler ve Caprara gibi komutanların hayatını kaybettiği savaştan sonra Osmanlı kuvvetleri, Temeşvar’a girdi ve kale güçlendirilerek silah takviyesi yapıldı. 

Avrupa’nın Üstünlüğünü Kabul Edişin Miladı Karlofça Antlaşması Oldu 

Avusturya, Fransa ve Osmanlı Devleti’ne karşı iki cephede yürüttüğü savaştan yorgun düşmüştü. Bu nedenle Fransa ile yaptığı barışın ardından, Osmanlı Devleti ile de barış yapmak istedi. Ancak II. Mustafa, Avusturya’ya karşı kalıcı bir zafer kazanmak istiyordu. Bu nedenle Avusturya’nın teklifini kabul etmedi. Üçüncü Avusturya seferine çıkmak için hazırlıklarını tamamladıktan sonra Ağustos-Eylül 1697’de yeni sefere çıktı. Seferin hedefinin Varadin Kalesi mi Temeşvar mı olacağı konusunda yapılan değerlendirmeler sonunda, günümüzde Romanya’nın Macaristan sınırındaki Temeşvar üzerine sefer düzenlenmesine karar verildi. Temeşvar, Varadin’e göre daha uzak bir hedefti. Dolayısıyla ordunun nakledilmesinin güçlükleri söz konusu idi. Güzergâhtaki nehir ve bataklıklar ağır topların ve at arabalarının hareketini güçleştiriyordu. Bu nedenle yer yer köprü kurulması gerekiyordu. Tisa Nehri kıyısındaki Zenta’ya gelindiğinde ordu büyük güçlükle karşılaştı. Çünkü köprü kurulup askerlerin nehrin karşısına geçirilmesi gerekiyordu. II. Viyana Kuşatması sırasında Osmanlı ordusuna büyük darbe indiren Leh Prensi Eugen de Osmanlı ordusunun harekâtını takip ediyordu. Başvezir dâhil olmak üzere, ordunun kurmay sınıfı henüz nehrin karşı kıyısına geçmemişti. Prens Eugen, bu durumu fırsata çevirdi ve ani bir baskın düzenledi. Osmanlı ordusunun büyük bölümü Tizsa Nehri’nin karşı kıyısında kalmıştı. Bu nedenle geride kalan kuvvetler çok zayıftı. Yapılan şiddetli çarpışmalar sonunda Osmanlı ordusu dağıldı. Savaşta Başvezir Elmas Mehmet Paşa ve 20 kadar komutan ile birlikte ordunun sekizde biri şehit oldu. Ağır silahlar, hazine sandıkları, binlerce at, öküz Avusturyalıların eline geçti. Bunun üzerine II. Mustafa hemen Temeşvar’a çekildi. Avusturyalıların ileri harekâta girişmemesi Osmanlı ordularının daha fazla kayıp vermesini önledi. Başvezirliğe, ordunun Varadin Kalesi’ne sefer düzenlemesi fikrini savunan Belgrat muhafızı Amcazade Hüseyin Paşa getirildi. Zenta Savaşı’ndan sonra kuvvetleriyle Bosna’ya yönelen Prens Eugen, Saraybosna’ya kadar ilerledi ve Kasım 1697’de şehirde büyük tahribat yaptı. Alınan bu yenilgi II. Mustafa’da büyük üzüntü yaratsa da Avusturya’ya karşı planladığı seferlerden vazgeçmek niyetinde değildi. Barış şartlarını kazanacağı büyük zaferin ardından kendisi belirlemek istiyordu. Zafer elde etmeden yapılacak bir barışın, Osmanlı Devleti’nin şerefini sarsacağını düşünüyordu. Devletin ileri gelenleri de barış ihtiyacının farkındaydı. Çünkü Lehistan, Venedik ve Rusya cephelerinde de savaşlar genelde Osmanlılar aleyhine gelişiyordu. Bu sebeple, İngiltere Elçisi W. Paget ile Felemenk (Hollanda) Elçisi J. Colliers’in barış için aracılık etmesi kabul edildi. Osmanlı Devleti’nin 1683 yılından itibaren Avrupa kuvvetleri karşısında kaybettiği nüfuzu, Belgrat yakınlarındaki Karlofça kasabasında yapılan anlaşma ile tescil edildi. Anlaşma için yapılan görüşmeler oldukça uzun sürdü. Osmanlı Devleti’nin temsilcileri Reisülküttap Rami Mehmet Efendi ile divan-ı hümayun tercümanı İskerletzade Aleksandr Mavrokordato idi. 26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Antlaşması ile 16 yıldan beri sürmekte olan savaşlar sona erdi. Anlaşma sonucunda Osmanlı Devleti Temeşvar hariç bütün Macaristan’ı kaybetti. Mora Yarımadası Venediklilere, Ukrayna ile Podolya Lehistan’a (Polonya) bırakıldı. Böylece 1526 yılında Mohaç Meydan Savaşı sonrasında ulaşılan hedeflerin hepsi, iade edilmiş oldu. Karlofça Antlaşması’ndan bir yıl sonra, 1700 yılında Rusya ile imzalanan İstanbul Antlaşması ile de Azak Kalesi, Ruslara devredildi. 

Uzun Süren Savaşlar, Devleti Çok Sarstı 

Akdeniz’de Venediklilere, Avrupa’da Avusturya liderliğindeki Avrupa ittifakına ve Karadeniz’de Ruslara karşı verilen savaşlar, Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve sosyal yapısında büyük tahribat yaptı. Ordunun giderlerini karşılamak için mevcut vergi oranları artırılırken yeni vergiler konulması halkın huzurunu bozdu. Kapıkulu ve tımarlı sipahi teşkilatı bozulduğu için, genel seferberlik ilanıyla asker olanlar, savaş sonunda yaşadıkları yerlere döndüklerinde büyük sorunlar çıkardılar. Beylerbeyi ve sancak beyleri, savaş bölgelerinde olduğu için, genel seferberlikle orduya katılanlar, savaştan sonra memleketlerine dönenler arasında eşkıyalık hareketleri baş gösterdi. Anadolu’da başlayan eşkıyalık hareketleri, birçok çiftçiyi, topraklarını terk ederek kolluk hizmetini yürütmekle görevli yarı resmî sarıca ve sekban teşkilatına katılmak zorunda kaldı. Anadolu’da asayişin bozulduğu bu dönemde, Balkanlar’da da “hayduk” denilen zümreler ortaya çıktı. Bunun üzerine teftişçi adı verilen valiler tayin edildi. Ayrıca sarıca ve sekban teşkilatı kaldırıldı. Bu arada İstanbul’a uzak vilayetlerdeki isyanlar, siyasi bir mahiyete büründü. Şehrizor taraflarında hüküm süren Bebe Süleyman adlı zorba İran’a ait bazı yerleri ele geçirdi. Bağdat Valisi Hasan Paşa’nın 1699’daki müdahalesiyle Bebe Süleyman, Hakkâri’ye kaçmak zorunda kaldı. Bu isyanı Suriye’nin nüfuzlu Arap kabile reislerinden Hüseyin el-Abbas’ın isyanı takip etti. Ayrıca, Basra ve çevresi Müntefik kabilesi reisi Mani tarafından ele geçirildi. Bu durum Suriye ve Irak’taki asayişin bozulmasına neden oldu. Bağdat Valisi Daltaban Mustafa Paşa, Birecik’te Fırat üzerindeki tersanede inşa edilen donanmanın da desteğiyle Mayıs 1701’de bu topraklarda asayişi yeniden sağladı. 

Kırım Karıştı 

Karlofça Antlaşması’nın bazı maddelerinin uygulanmasında çıkan anlaşmazlık, Kırım hanları arasında iç karışıklığa sebep oldu. Antlaşma şartları gereğince, Kırımlıların Bucak’tan (Moldova) çıkarılarak Özi (Odessa’yı da içine alan bölge) kıyılarındaki Kırım topraklarına iskânları gerekiyordu. Bu duruma karşı çıkan Gazi Giray, Kırım Hanı Devlet Giray’a başkaldırdı. Olay, Gazi Giray’ın Osmanlı Devleti tarafından Rodos’a sürgün edilmesiyle yatıştırıldı. Bu arada Gürcistan beylerinden olan Açıkbaş Meliki de Osmanlı hâkimiyetini tanımadığını ilan etti. Gürcistan’daki sükûnet de Açıkbaş Meliki görevden alınarak sağlandı. 

Devlet Yönetiminde Reform İhtiyacı Gündeme Geldi 

1697’de alınan Zenta yenilgisinden sonra, II. Mustafa babası gibi av eğlencelerine dalsa da Başvezir Amcazade Hüseyin Paşa, sorunların farkındaydı. Karlofça Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti’nde, Başvezir Amcazade Hüseyin Paşa’nın çabalarıyla askeri, idari ve mali alanda düzenleme yapılması gündeme geldi. Öncelikle yeniçeri teşkilatının düzenlenmesine karar verildi ve Anadolu’ya üç koldan fermanlar gönderildi. Ayrıca tımarlı sipahiler de yeniden organize edilmeye çalışıldı. Kaptanıderya (deniz kuvvetleri komutanı) Mezemorta Hüseyin Paşa’nın çabasıyla yeni bir donanma kurmak için kanun çıkartıldı. Bu arada Şeyhülislam Seyyid Feyzullah Efendi’nin hazırladığı emr-i şerifle taşradaki din görevlileri uyarıldı. II. Mustafa’nın yaptığı seferler sırasında ordunun giderlerini karşılamak için önemli mali tedbirler alınmıştı. Bunların başında varlıklı kimselerin mallarını müsadere geliyordu. Ayrıca, gelecek yıllara ait vergilerin peşin olarak tahsil edilmesi uygulamasına geçildi. Tütün ve kahve vergilerine zam yapıldı. “Bidat-ı kahve” adıyla yeni bir vergi çıkarılırken Müslüman olmayan halktan alınan cizyenin de Eşrefi adıyla bastırılan altınla ödenmesi kararlaştırıldı. 

Altın Para Bastırıldı 

Bu arada, ayarı düzgün olan İstanbul altınının tüccarlar tarafından toplanıp Mısır’a götürülmesiyle Osmanlı tarihinde ilk defa üzeri tuğralı altın para bastırıldı. Eski kuruş ve zolota tedavülden kaldırılarak tuğralı yeni kuruş ve zolota çıkarıldı. Böylece Karlofça Antlaşması’nın yarattığı barış ortamı ekonomik ve siyasi istikrar için fırsata çevrilmeye çalışıldı. Savaşın yarattığı olağanüstü şartların oluşturduğu ordu ihtiyaçları ortadan kalkınca, halkın üzerindeki vergi yükü de hafifletildi. Başta Belgrat ve Temeşvar olmak üzere sürekli savaş alanı olan yerler halkı bir yıl cizye vergisinden muaf tutuldu. Taşra yöneticilerine gönderilen tenbihnamelerle (genelge) halktan “tekalif-i şakka” adıyla vergi talebinde bulunmamaları istendi. 

Göçerler, Zorunlu İskâna Tabi Tutuldu 

II. Mustafa, Karlofça Antlaşması’nın sağladığı barış dönemini sosyal alanda da fırsata çevirmeye çalıştı. Devletin önemli sorunlarından biri de konar göçer aşiretlerdi. Bu duruma son vermek için aşiretlerden yerleşik hayata geçmeleri istendi. Mamalu Türkmenleri Bozok (Yozgat) yöresine, diğer bazı aşiretler İçel (Mersin) ve Kıbrıs’a yerleştirildi. Rami Mehmet Paşa’nın sadrazamlığı döneminde Selanik ve Bursa atölyelerinde kumaş dokunması emredilerek Avrupa’dan kumaş ithali yasaklandı. Tabii alınan bu tedbirler ve yapılan düzenlemeler II. Mustafa’ya karşı homurtulara sebep oldu. Zira II. Mustafa bu tedbirleri alırken saray dışına fazla çıkmıyordu. Bu durum onun da babası IV. Mehmet gibi yaşamaya başladığı söylentisine yol açtı. Esasında bu huzursuzluğun altında, kaybedilen topraklar yatıyordu. Oluşan tepkiler, Edirne Vakası denilen olayların patlamasına yol açtı. 

Edirne Vakası’yla Tahtından İndirildi 

Şeyhülislam Seyyid Feyzullah Efendi’nin, II. Mustafa üzerinde etkisi artmıştı. Amcazade Hüseyin Paşa, Daltaban Mustafa Paşa ve Rami Mehmet Paşa onun telkinleriyle başvezir olmuşlardı. Ancak Karlofça Antlaşması’nın mimarı olan Amcazade Hüseyin Paşa, şeyhülislamın II. Mustafa üzerindeki nüfuzuna daha fazla dayanamayıp görevinden ayrılmıştı. Daltaban Mustafa Paşa, şeyhülislama tamamen teslim olmasına rağmen, Feyzullah Efendi Kırım’daki karışıklıkları onun üzerine yıkarak idamına neden olmuştu. Bunlara göre daha politik hareket eden Rami Mehmet Paşa ise şeyhülislamı azlettirmenin yollarını aradı. Gürcistan’a gönderilmek istenen 200 kadar cebecinin gecikmiş ulufelerini isteme gerekçesiyle ayaklanması ona bu fırsatı verdi. Başvezir Rami Mehmet Paşa, bu ayaklanmayı alttan alta destekledi. İstanbul’a hâkim olan isyancılar, taleplerini Edirne’ye gönderdiler. Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin bu yazıyı padişaha ulaştırmamasını fırsat bilen Rami Mehmet Paşa, onu görevinden azlettirdi. Osmanlı sarayında hükümdar değiştirmek âdeta bir gelenek hâline geldiği için şeyhülislamın azledildiğinden habersiz olan isyancı askerler de II. Mustafa’yı tahtından indirmek için Edirne üzerine yürüdüler. II. Mustafa’nın hocası Sultani Mehmet Efendi’nin teklifiyle Şehzade Ahmet’in tahta çıkmasını kararlaştırdılar. Edirne hükûmetinin temsilcisi ikinci vezir Hasan Paşa ile İstanbul’un temsilcisi Ahmet Paşa’nın gayretleriyle çarpışma olmadan sorun çözüldü. İstanbul’dan gelenlere, Edirne’deki askerler de destek verince II. Mustafa yalnız kaldı. 22 Ağustos 1703’te kardeşi Ahmet’in olduğu yere varıp, “Birader, kul seni padişah istemişler.” diyerek kendi rızasıyla tahtı ona bıraktı ve onun kaldığı yere gitti. O sırada kardeşine kendisini serbest bırakmasını ve isyancıların bir gün onu da tahtından edeceklerini, bu bakımdan onları mutlaka cezalandırması gerektiğini söyledi. Orduların başında sefere çıkan son Osmanlı hükümdarı olan II. Mustafa, tahttan feragat ettikten sonra özgür bir zorunlu ikamet hayatı geçirdi. Ancak onun özgürlüğü fazla sürmedi. Yakalandığı istiska denilen böbrek yetmezliği ve mesane hastalıklarının da etkisiyle hükümdarlığı bıraktıktan beş ay kadar sonra 29 Aralık 1703’te Edirne’de vefat etti. Bazı Batı kaynaklarında, halk arasında onun zehirletilmek suretiyle öldürüldüğü kanaatinin hâkim olduğu belirtilir. Cenazesi, Yeni Camii yakınındaki Valide Turhan Sultan Türbesi’nde bulunan babasının ayak ucuna defnedildi. Osmanlı’nın yükselme dönemindeki hükümdarlarının karakterine sahip olduğu söylenen II. Mustafa, vergilerin toplanmasına ve harcamalarda israfa gidilmemesine büyük önem veriyordu. Karlofça’da imzalanan anlaşma ile Osmanlı Devleti’nin uzun savaş dönemini sona erdirmesine karşılık, 200 yılda ulaşılan hedeflerden dönülmesi de onun dönemine denk geldi. Dönemin siyasi ve askerî olaylarını Fındıklılı Silahtar Mehmet Ağa, II. Mustafa’nın emri ve adlandırmasıyla “Nusretname”de anlatmıştır. II. Mustafa’nın 10 erkek, 10 da kız çocuğu olmuştur. Ancak çocuklarının çoğu kendisinden önce vefat etti. Oğullarından I. Mahmut ve III. Osman hükümdarlık hırkası giydi.

Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.