III. Abdurrahman

III. Abdurrahman

Endülüs Emevi Devleti’nde halife unvanını kullanan ilk hükümdar III. Abdurrahman oldu. 7 Ocak 891’de Kurtuba’da doğan Abdurrahman’a halifelik yolunu açan, babası Muhammed’in veliahtlık çekişmesinden dolayı kardeşi tarafından öldürülmesi oldu. Bunun üzerine dedesi Emîr Abdullah, Abdurrahman’ı veliaht tayin etti ve onun ölümü üzerine 16 Ekim 912’de tahta geçti. Abdurrahman, Endülüs Emevi Devleti’nin başına geçtiğinde ülkede siyasi birlik tamamen kaybolmuştu. Hristiyanlara karşı elde ettikleri nüfuzu, birbirlerine üstünlük vesilesi yapmaya çalışan Müslümanlar, Arap, Berberi, yerli, köle, mevali gibi etnik köken çekişmesine girişmişti. İslam’ı millî dinleri kabul eden Arapların diğer unsurlar üzerinde oluşturdukları baskı, nihayetinde iç isyanlara neden oldu. Bu isyanlar Halife Münzir ve Abdullah dönemlerinde artarak devam etti. İsyanlar öylesine yayıldı ki, Endülüs Emevi Devleti’nde Kurtuba’ya şeklen bağlı yirmiyi aşkın otonom devlet ortaya çıktı. 

Önce Merkezî Otoriteyi Sağladı 

Endülüs Emevileri’ni içine düştükleri inkırazdan kurtaran ise 20 yaşında makam sahibi olan III. Abdurrahman oldu. Abdurrahman, önce bütün yetkileri kendinde toplayarak idari dağınıklığı sona erdirdi. Daha sonra da asilerin elebaşılarını teker teker ele geçirerek sindirmeyi başardı. Bastırdığı isyanların en tehlikelisi, 880 yılında Endülüs Emevileri’nin Bübeşter dedikleri Barbastro’da Ömer b. Hafsun tarafından başlatılan ve İspanya’nın güneyine kadar yayılan isyan idi. 33 yıl süren bu isyanı bastıran Abdurrahman, Ömer’in üzerine 913 yılında çıktığı ilk seferinde bazı şehirleri ele geçirdi; 914 yılında da Malaga ve sahil bölgesini Kurtuba’ya bağlamayı başardı. Aynı yıllarda, 10 yıldan fazla süredir İbrahim b. Haccac ve oğullarının elinde bulunan İşbiliye (Sevilla) ve Karmûne (Carmona) tekrar merkeze bağlandı. Büyük isyanın lideri Ömer b. Hafsun 917 yılının sonlarında ölünce büyük oğlu Cafer, isyanın liderliğini üstlendi. Abdurrahman Bübeşter’i 919 yılında haraç ödemesi şartıyla kendine bağlamayı başardı. Aynı yıl Ömer b. Hafsun’un küçük oğlu Abdurrahman da teslim olmak zorunda bırakıldı. 920 yılında Bübeşter’in başında bulunan Cafer, küçük kardeşi Hafs tarafından öldürüldü. Bu sefer Bübeşter, İbn Hafsun’un oğullarından Süleyman’ın eline geçti. Bütün gücüyle isyanı devam ettirmeye gayret eden Süleyman, nihayet 928 yılında Bübeşter önlerindeki çarpışmada öldürüldü. Sadece, hayatta kalan son oğlu Hafs, Bübeşter’de direniyordu. Altı ay kadar devam eden kuşatma sonunda Hafs da teslim oldu ve 17 Ocak 928 tarihinde de isyan tamamen bastırıldı. 

Kabilecilik ve Fâtımî Tehdidine Karşı Halifeliğe Sarıldı 

Abdurrahman’ın devleti tekrardan merkezîleştirdiği dönemde karşısına, Tunus’ta kurulan Fâtımî Devleti çıktı. Halifelik iddiasıyla ortaya çıkan Fâtımîler’in mesajları Endülüs Müslümanlarını da etkilemeye başladı. Fâtımî Devleti’nin yayılmacılığının önünü kesmek isteyen III. Abdurrahman, 929 yılında Nasır Lidinillah unvanı ile halifeliğini ilan etti. Böylece 173 yıl Bağdat halifesinden icazetle emîrlik olarak yönetilen devlet, 929 yılından itibaren Endülüs Emevi Halifeliği’ne dönüşmüş oldu. Halife unvanını kullanmaya başlayan III. Abdurrahman, siyasi nüfuzunu, üstlendiği dinî görev ile tahkim etti. Böylece bir yandan Fâtımîler’in Endülüs’teki etkisini kırarken, diğer yandan Fâtımî halifelerinin nüfuz alanı olan Kuzey Afrika’yı da etkilemeye başladı. 

Kabile Asabiyesine Karşı Ümmet Fikrini İşledi 

III. Abdurrahman, hükümdarlık görevini üstlenene kadar devleti inkıraza düşüren nedenlerin başında kabile asabiyesinin geldiğini görmüştü. Emevi Devleti’nde isyanlara neden olan bu asabiyeyi ortadan kaldırmanın bir yolu da yeniden ümmet fikrine sarılmaktı. Böylece bir yandan iç birliği tesis ederken, diğer yandan İslam dünyasında Abbasiler ve Fâtımîler’den sonra üçüncü bir denge unsuru olduğunu dünyaya ilan etmiş oldu. İbn Hafsun ve oğullarının isyanının bastırılması, bütün İspanya’da olduğu gibi Hristiyan ve Müslüman devletler nezdinde de Abdurrahman’a büyük bir itibar kazandırdı. Elde ettiği itibarı halifelikle taçlandırmak isteyen Abdurrahman, emîrlik unvanını terk ederek, Nasır Lidinillah unvanı ile halife olarak davranmaya başladı. Abdurrahman’ın halifeliğini ilan etmesi, ülkenin birliğini tesis etmesini kolaylaştırdı. Ülkenin çeşitli bölge ve şehirlerinde yarı bağımsız hükûmetler birbiri arkasından itaat arz etmeye başladılar. İbn Hafsun’un isyanının bastırılmasından sonra Abdurrahman, Mervan oğullarının idaresinde bulunan günümüzde Portekiz sınırına yakın bölgede bulunan Badajoz’u ele geçirmeye karar verdi. Haziran 929’da kısa bir kuşatma sonucu Badajoz teslim oldu. Badajoz’un ele geçirilmesinden sonra, yıllardan beri sık sık isyan bayrağı açan Toledo’yu (Tuleytula) kesin olarak Emevi hâkimiyeti altına alma sırası gelmişti. Tuleytula son derece müstahkem bir şehirdi. Bunu bilen Abdurrahman bir elçi heyeti göndererek itaat etmelerini istedi. Ancak şehir halkı bu teklife yanaşmadı. Bunun üzerine 930 yılı ilkbaharında Vezir Said b. Münzir komutasında bir ordu gönderildi. Temmuz ayında bizzat Abdurrahman da gelerek şehri kuşattı. Emîrin bir süre sonra Kurtuba’ya dönmesine rağmen kuşatma iki yıl devam etti. Bu durum karşısında asiler Leon Kralı II. Ramiro’dan yardım istediler. Yardıma karar veren Ramiro yolda Emevi kuvvetleri tarafından mağlup edildi. Şehirde açlık baş gösterdi ve halk teslim olmak mecburiyetinde kaldı. Abdurrahman, 2 Ağustos 932 tarihinde Toledo’ya girdi. Böylece yirmi yıllık bir mücadele sonunda Endülüs sükûnete kavuşmuş oldu. 

Önce Kuzeydeki Krallıkları Dize Getirdi 

Endülüs Emevi Devleti, İspanya topraklarında hâkim olduktan sonra Hristiyanlar, kuzeye doğru çekilmek zorunda kalmışlardı. Bu nedenle Endülüs Emevi Devleti’nin öncelikli mücadele alanı, kuzey sınırları oldu. III. Abdurrahman, tahta geçtikten sonra bir taraftan iç barışı tesis etmeye çalışırken, diğer yandan da kuzeydeki Leon, Kastilya ve Navarra krallıkları ile mücadele etmeye başladı. Tahta geçmesinden bir yıl sonra İspanya’nın kuzeybatısındaki Galicia’nın kralı Ordono, büyük bir ordu ile bugün Portekiz’in başkenti olan Lizbon’un güneybatısında yer alan Evora üzerine yürüyerek şehre hâkim oldu ve halkını kılıçtan geçirdi. Ordono, bir yıl sonra da Leon kralı olarak Merida bölgesine saldırıp Alange’ı tahrip etti. Yapılan bu saldırılar üzerine Endülüs ordusu 920 yılına kadar Leon Krallığı üzerine dört ayrı sefer yaptı. İlk seferden büyük yenilgi alan Endülüs kuvvetleri, yaptıkları son seferde Abdurrahman komutasında büyük zaferler elde ettiler. İber Yarımadası’nın kuzeybatısında yer alan bütün şehirleri yağmalayan Endülüs kuvvetleri, 26 Temmuz 920 tarihinde Junguera’da karşılaştıkları Leon ordusunu yenerek günümüzde İspanya’nın kuzeyinde özerk bir bölge olan Navarra şehrine kadar ilerlediler. Aldığı yenilgiler, dinamik bir kuvvete sahip olan II. Ordono’yu durdurmaya yetmedi. 924 yılına kadar komşu krallıklarla anlaşarak Endülüs’ün kuzeyindeki şehirleri tahrip etmeye devam eden II. Ordono vefat edince yerine kardeşi II. Fruela geçti. Abdurrahman, 924 yılında hazırladığı ordusu ile önce doğuya yönelerek Murcia ve Valencia’ya gitti. Sancho Garces’in başşehri Pamplona’yı ele geçirmek niyetindeydi. Abdurrahman, Sancho Garces ile İreti Vadisi’nde karşılaştı. Yapılan savaşı yine Müslümanlar kazandı. Zaferden sonra Abdurrahman’ın kuvvetleri hiçbir direnişle karşılaşmadan Pamplona’ya girdiler. 

Hristiyan Devletler Vergiye Bağlandı 

Aldıkları son yenilgiden sonra II. Ramiro’nun Leon Krallığı’nın başına geçmesine kadar Hristiyan devletler, Endülüs Emevileri’ne yönelik saldırılarına ara verdiler. II. Ramiro’nun 933 yılında Müslümanların elinde bulunan Madrid’e saldırmasıyla mücadeleler yeniden başladı. Ertesi yıl Müslümanlar başarılı akınlarıyla bu saldırıya karşılık verdiler. Karşılıklı devam eden bu akınlar 1 Ağustos 939’da Simancas surları önünde Müslümanların yenilgisiyle son bulan savaşla şiddetlendi. Bu yenilgiden sonra, Abdurrahman’ın katılmadığı seferler çoğunlukla başarıyla sonuçlanmıştır. II. Ramiro’nun ölümüyle kuzeydeki Hristiyan krallıklar arasında ihtilaf baş gösterdi. Yerine geçen III. Ordono, Leon Krallığı’nı yönetmekte yetersiz kaldı. Bunun üzerine III. Abdurrahman, 951 yılından itibaren Hristiyan topraklarına saldırılarını artırdı. 955 yılının Temmuz ayında yapılan savaşta Endülüs kuvvetleri, III. Ordono’yu Kastilya’da ağır bir yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine Leon Krallığı, Endülüs Devleti’ne barış teklif etti. Yapılan anlaşma sonucunda birçok kale Müslümanlara bırakılırken bazıları da yıkıldı. Ayrıca komşu Hristiyan devletler, Endülüs Emevileri’ne vergi ödemeye başladılar. Tarihinin en parlak dönemini III. Abdurrahman döneminde yaşayan Endülüs Emevi Devleti’nin gücü, Pirene Dağları’nı aşarak Batı Avrupa’nın içlerine kadar ulaştı. Dünyada üçüncü bir güç odağı olarak kendini kabul ettiren Kurtuba, yabancı elçilerin ilgi odağı hâline geldi. Bu nedenle Endülüs Emevileri değişik ittifaklar içine girmeye başladılar. En önemli ittifaklarını da Abbasi Devleti’ne karşı Bizans İmparatorluğu ile yaptılar. 

Halifeliğin Nüfuzunu Fâtımîler’e Karşı Kullandı 

III. Abdurrahman’ın hükümdar olduğu yıllarda Kuzey Afrika’da da Fâtımî Devleti kurulmuştu. Halifelik iddiasıyla ortaya çıkan Fâtımî Devleti, Kuzey Afrika’daki bütün dengeleri değiştirdiği gibi, yayılmacı bir emel taşımasından dolayı Endülüs Emevileri’ni de tehdit ediyordu. Kuzey Afrika’da ortaya çıkan bu tehdit, Endülüs Emevileri’nin güney sınırlarını da tahkim etmesini zorunlu kıldı. Bu nedenle III. Abdurrahman, donanmasını kuvvetlendirme gereği duydu. Fâtımîler’in Fas’ı ele geçirerek III. Abdurrahman’ın kaygılarını haklı çıkartması, Endülüs Emevileri’nin Kuzey Afrika siyasetinde değişikliğe yol açtı. 756 yılından itibaren Kuzey Afrika siyasetinden uzak duran Endülüs Emevileri, 927 ve 931 yıllarında Fas’ın Akdeniz kıyısında günümüzde İspanya’ya ait özerk statüdeki Melilla ve Ceuta şehirlerini ele geçirerek Kuzey Afrika’da deniz üssü kurdu. Ancak bu tarihten sonra Fas toprakları, Fâtımîler ile Endülüs Emevileri’nin mücadele sahasına döndü. Her iki devlet de birbirlerinin düşmanları ile ittifaklar kurarken aynı zamanda içerideki isyan hareketlerini de destekliyorlardı. Bu mücadele aynı zamanda denizde de devam ediyordu. 955 yılında bir Fâtımî gemisi, Sicilya açıklarında Endülüslü gemiciler tarafından ele geçirildi. Bunun üzerine Fâtımî Halifesi Muizz, donanmasıyla Almeria’ya çıkarma yaparak limandaki Endülüs donanmasını yaktı. Aldıkları darbeyi cevapsız bırakmayan Endülüs Emevileri, bir yıl sonra Tunus kıyılarını yağmalayarak üslerine geri döndüler. İki devlet arasındaki bu mücadele süratli bir silahlanma yarışını başlattı. İki devlet 959 yılında yeniden karşı karşıya geldi. Yapılan savaşlar sonunda Fâtımîler, Endülüs Emevileri’ni Fas’ın Ceuta dışındaki bütün şehirlerinden çıkarttılar. 

Halifelik Merkezini Medinetüzzehra’ya Taşıdı 

III. Abdurrahman dönemi, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan da başarılara sahne oldu. Onun 49 yıllık hükümdarlığı döneminde Endülüs toprakları hızla imar edildi. 10. yüzyılın ilk çeyreğinde İspanyolların Cordoba dedikleri Kurtuba, Batı Avrupa’nın en büyük başkenti oldu. Hemen pek çok hükümdar gibi o da baştan sona kendisinin planladığı bir şehir kurma hayalini, 936 yılında, eşinin adını verdiği Medinetüzzehra şehrini kurarak gerçekleştirdi. Şehre büyük bir saray yaptıran III. Abdurrahman, halifelik merkezini de bu şehre taşıdı. Bütün yolların birleştiği Kurtuba’yı, 941 yılında yaptırdığı su kanalları ile suya kavuşturdu. Ayrıca Almeria şehrini baştan sona yeniden inşa ettirdi. Şehirler arası yolları onartarak ticari hayatın canlanmasını sağladı. İçeride canlanan ticaret üretim artışını sağlarken Endülüs gemileri taşıdıkları ürünlerle Akdeniz limanlarının en gözde gemileri oldu. Ülkede tarım, hayvancılık ve madencilik çok geliştiği için sürekli dış ticaret fazlası verildi. Bu nedenle toplumsal refah düzeyinde önemli bir yükselme oldu. III. Abdurrahman, Kurtuba’daki Büyük Cami’nin yanında yükseköğrenim kurumunu kurarak döneminin ilerisinde adımlar attı. Kurduğu bu üniversitede sadece Müslümanlar değil, gayrimüslimlere de öğrenim görme imkânı tanıdı. Endülüs’te kabile asabiyesine son vermek için devletin kapılarını her sınıftan insana açması, Endülüs aristokrasisinin tepkisini çekse de halkın desteği ile sorunların üzerine gitmekten çekinmedi. III. Abdurrahman işlerini danışarak yapmaya özen gösterdi. Bilginlerle ve âlimlerle aynı mecliste bulunmayı seven III. Abdurrahman, 70 yaşına bastığı yıl 15 Ekim 961 tarihinde Kurtuba’da vefat etti.

Kaynak: Endülüs Emevileri ve Emevi Halifeleri, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, Ağustos 2018, Ankara.