Dede Korkut

570-632 yılları arasında, Hz. Muhammed (sav) zamanında yaşadığı rivayet edilir.

Rivayete göre; Oğuzların Kayı veya Bayat boylarından gelir. Hem geçmişten hem de gelecekten haber veren, kerem sahibi bir evliyadır. “Ozanların Piri” veya “Ozanların Başı” olarak da bilinen Dede Korkut, (manen) Hz. Muhammed’in hayır duasını almış ve Oğuzlara İslam dinini öğretmiştir.

Dede Korkut, tüm Türk kavimlerinin atası ve dâhisidir. Türk destanlarında ve halk hikâyelerinde Dede Korkut adına ve onun mucizevi sözlerine sıklıkla rastlanır. Türk hükümdarlarının akıl hocası ve veziridir, Türklüğün yegâne temsilcilerinden ve uzun yıllar boyu yaşatılmaya çalışılan atalarındandır. 

Pek çok halk kahramanının mücadelelerinin anlatıldığı, destan nitelikli Dede Korkut hikâyelerinde; güzel ve hikmetli sözler, Türklerin tarihine ait rivayetler, han ve beyler hakkında methiyeler, Türk töresine ait pek çok konu; iyilere övgü, kötülere eleştiri vardır. 

Dede Korkut Kitabı’nda 12 destan özellikli hikâye yer alır; bu kitap, İslam öncesi ve sonrasında Türklerin yaşayışını, dilini, tarihini, edebiyatını ve kültürünü içerir. Akıcı ve halkın kullandığı bir Türkçeye sahiptir.

Eserde “Dede” ve “Ata” olarak geçen, “Korkut Ata” olarak da bilinen Dede Korkut; Türkmen, Kazak, Özbek ve Kara Kalpak boyları arasında bu adlarla anılır. Türk dünyasının bilge atası olan Dede Korkut’un hikâyelerinde; Türk toplumunun savaş ve barışları ile birlikte aile ve eğitim yapısı, üstün ahlak ve karakter sağlamlığı gibi hususlar da dikkat çeker. Türk milletiyle özdeşleşmiş olan doğruluk, sözünün eri olmak, mukaddes değerler uğruna ölmek gibi çeşitli karakter özellikleri hikâyelerin ana temalarını oluşturur. Dede Korkut hikâyelerindeki tüm kahramanların aile, cemaat ve insan sevgisini ön planda tutması, millet olarak ahlak ve yaşam anlayışımızı göstermesi bakımından önemlidir. Kahramanların çoğu gençtir ve kendilerine mutlaka bir yiğitlik gösterdikten sonra ad verilir. 

Dirse Han oğlu bir boğayı öldürünce Dede Korkut o gencin adını “Boğaç” koyar ve onu şan, şeref, mal ve rütbe ile ödüllendirir. Hikâyelerde gençliğe son derece önem verilmekte, onların ailesine, milletine ve devletine bağlı, cesur ve çalışkan olmalarına işaret edilmektedir. Savaş, av, toy vb. eğlencelere Hz. Peygamber’e salavat getirilerek başlanması da Türk kavimlerinin dinî yönden şuurlu olduğunu ve devlet millet birliğinin sağlam temellere dayandığını göstermektedir. 

Dede Korkut hikâyelerinde özellikle göçebe Oğuz Türklerinin tabiat şartlarına karşı dirençleri, düşmanlarına karşı sürekli üstünlüğü ve birlik şuurundan doğan kuvvetlilikleri dikkati çeker. Korkut Ata olarak saygı gören Dede Korkut’un hikâyeleri, yaşlı ve bilginlere büyük değer verildiğini de göstermesi açısından son derece önemlidir. Allah, doğum, din ve ölüm düşüncesi, hayatın her anında kendisini gösterir. Dede Korkut hikâyelerinin öğretileri zamansızdır, yani her devirde geçerlidir. Fertler arasındaki saygı, sevgi, karşılıklı hoşgörü ve mertlik bunların başında gelmektedir. 

Dede Korkut aslında büyük bir vatanseverdir, milletinin sonsuza dek güçlü ve mutlu yaşaması için mücadele içindedir. Hikâyelerindeki örnek şahsiyetler olan Bayındır Han, Kazan Han, Bamsı Beyrek, Boğaç Han, Selcen Hatun, Seğrek ve diğerleri toplumda olması gereken ideal insan karakterlerini temsil ederler. Bu insanlar; milleti ve vatanı için ölümü göze alan, tüm zorlukların üstesinden gelebilen kahramanlardır. Hikâyelerde zayıflığa, çaresizliğe ve ümitsizliğe yer yoktur. 

Rivayetlere göre onun ölümü bile evliyalığını, bilge kişiliğini göstermektedir: Çeşitli Türk boylarının kanaatine göre Dede Korkut, rüyasında mezarının hazırlandığını görmüş ve gittiği her yerde öleceği ona rüyasında bildirilmiştir. Seyhun Irmağı’nın Aral Gölü’ne döküldüğü yerin yakınlarında, ırmağın üzerine hırkasını sererek orada ruhunu Allah’a teslim etmiştir. Bugün pek çok yerde onun mezarının olduğu söylenmektedir. Tıpkı Yunus Emre ve Karacaoğlan gibi milletimiz, onun mezarına da sahip çıkarak kahramanlarını kendi içinde görmek istemektedir. 

Türk ve dünya edebiyatının şaheserleri arasına giren, çeşitli tarihî filmlere de konu olan Dede Korkut Hikâyeleri; insanı ve yaşadığı dünyayı tüm özellikleriyle ele alır. 

Prof. Dr. M. Fuat Köprülü, Dede Korkut için: “Terazinin bir fefesine Türk edebiyatının tümünü, diğer kefesine de Dede Korkut’u koysanız yine de Dede Korkut ağır basar.” demektedir. 

Eserin günümüze ulaşan üç adet el yazması mevcuttur. İlki Dresden nüshası; Kitâb-ı Dedem Korkud Alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân (“Oğuz boyunun diliyle Dedem Korkud Kitabı”) adını taşımaktadır. Bir giriş bölümü ve 12 hikâyeden oluşur. İlk defa H. O. Fleisch tarafından bulunmuş ve bilim dünyasına 1815’te Heinrich Friedrich von Diez’in yayımladığı bir makale ile tanıtılmıştır. 

İkincisi Vatikan nüshası; Hikâyet-i Oğuznâme, Kazan Beğ ve Gayrı ("Oğuzname hikâyesi, Kazan Bey ve diğerleri”) adını taşımaktadır. Bir giriş bölümü ve 6 hikâeden oluşur. 

Üçüncü, Türkistan nüshası; 12 hikâyeye ek olarak Salur Kazan’ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi adlı 13. hikâyeyi barındıran tek nüshadır.

12 hikâye, 12 boydur ve Dede Korkut; 12 boyun hepsinde de yer alan, boylardaki esas işlevi kopuz çalarak “boy boylaması, soy soylaması” yapmak olan kişidir. Boyların anlatılmasına boy boylamak, boylar içindeki manzum kısımlara soy, soyları kopuz eşliğinde belli bir melodiyle okumaya ise soy soylamak denir. Dede Korkut her boyun sonunda boy boylar, soy soylar; kahramanlara dua eder ve bazen onlara ad verir. Birkaç boyda, müşkül işleri halletmek için ortaya çıktığı da olur. Bu hâliyle Dede Korkut,12 boyu birbirine bağlayan ve boyları düzenleyip anlatan ortak kahramandır.

Azerbaycan ve Anadolu'da, Dede Korkut'a ait olduğu iddia edilen çeşitli mezarlar vardır. 

1638 yılında Alman imparatorunun Moskova ve İran Elçisi Adam Olearius, Dede Korkut'un Demirkapı-Derbend şehri yakınlarında “İmam Korkut” adlı bir İslam velisinin mezarını gördüğünü anlatmıştır. İran ve Dağıstan Tatarları arasındaki sınırı belirleyen küçük bir ırmağın kenarında bulunan mezar, kaya içine oyulmuş büyük bir mağara şeklinde olup tabutu dört tahtadan yapılmıştır. Olearius’un yerlilerden dinleyip aktardığı söylenceye göre kopuz çalıp şiirler söyleyen bu İslam velisi, Peygamber'in yakınlarındandır ve onun ölümünden sonra 300 yıl daha yaşamıştır; putperest Lezgilleri İslam’a davet için gittiği sırada öldürülmüştür.

Evliya Çelebi, Seyahatname adlı eserinde Demir Kapu’da gördüğü ziyaretgâhın Dede Korkut’a ait olduğunu yazmıştır. 

Orhan Şaik Gökyay tarafından ortaya atılan bir teze göre de Bayburt’un güneydoğusundaki Masat köyünün hemen çıkışında halk arasında Ali Baba Türbesi denen Türkmen türbesi, Dede Korkut 'a aittir.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Korkut_Ata

https://tr.wikipedia.org/wiki/Dede_Korkut_Kitab%C4%B1

https://www.elipskitap.com.tr/urun/dede-korkuttan-secme-hikayeler/