Ahmet Süreyya Emin

Ahmet Süreyya Emin

1848 yılında İstanbul’da doğdu. Babası, Enderun-ı Hümayunda yetişmiş olan Mabeyn-i Hümayun başkâtibi merhum Emin Bey’dir. Büyükbabası Mihrişah Valide Sultan’ın yağlıkçıbaşısı El Hac İbrahim Ağa’dır. İptidai ve rüştiye tahsillerini İstanbul’da tamamladı. Hatice Atiyeullah Hanım ile evlendi ve bu evlilikten iki tane evlat sahibi oldu.

Ahmet Süreyya Emin’in yaşadığı dönem olan XIX. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş devri, önemli sorunların görüldüğü ve bir o kadar da yeniliklerin yapıldığı bir dönemdi. İmparatorluk ile insanlar için böylesine hareketli ve her millet için savunmayla birlikte askerî gücün de artırılması gereken bir dönemde, savaşlardaki topların kullanımında ateş hızını artıran gelişme ilk kez 1868 yılında büyük bir Türk bilgini olan Ahmet Süreyya Emin Bey tarafından uygulandı. Bu uygulamadan sonra toplar üstün nitelikleriyle muharebe meydanının hâkimi durumuna geçti. Toplara bu niteliği kazandıran buluş, adi ateşli evresinden seri çabuk ateşli evresine geçiş olarak nitelendirilebilir. Bütün bunların yanı sıra Ahmet Süreyya Emin Bey seri atışlı bir top yapılabileceğini kanıtlayan dünyadaki ilk insan olarak parlak bir başarıya imza attı. Dünyada ilk seri atışlı Türk modeli bu topun yapılmasının başarılması Ahmet Süreyya Emin Bey’in kişisel yeteneklerinin açık bir göstergesidir.

Hâlen İstanbul Askeri Müzesi’nde korunan dünyanın ilk seri atışlı sahra topu, 1866-1868 yılları arasında Ahmet Süreyya Emin Bey tarafından beş yüz altın karşılığında Zeytinburnu Fabrika-i Hümayunu’nda dökülmüştü. Topun mucidi Ahmet Süreyya Emin’in izni dışında, Padişah II. Abdülhamid’den irade elde etmeleri suretiyle bu topun imalat resimlerini Alman Krupp Fabrikası mühendisleri alarak iki sene sonra onlar da ilk seri atışlı Alman topunu yapmışlardı ve padişaha bir örneğini hediye edip aynı müzeye koydurmuştu. Birtakım siyasi düşüncelerle topun Osmanlı hizmetinde kullanılmasının engellenmesi imparatorluğa bu buhranlı yıllarında çok şey kaybettirmişti. Eğer gerekli özen gösterilmiş olsaydı Balkan Savaşları ve sonrasındaki I. Dünya Savaşı Osmanlı İmparatorluğu açısından farklı sonuçlar doğurabilirdi.

İslam ülkelerinde yetişen Müslüman ilim adamları ilmi kendilerine mal etmediler. Yapmış oldukları keşif ve icatları karşılıksız halkın hizmetine sundular ve kendi isimlerini öne çıkarma gayretinde bulunmadılar. Zamanının çok ilerisinde bir görüşe sahip medeni bir insan olan Ahmet Süreyya Emin Bey kendisine nasip olan bu büyük kabiliyetini insanların hizmetine sunmuş olması sadece Osmanlı toplumuna değil tüm insanlığa büyük bir ihsan ve ikramdır. Bu önemli bilim adamının kendi devrinin ve zamanının çok üstünde olduğu açıktır. Ahmet Süreyya Emin Bey bu seçkin özellikleriyle örnek bir insandır.

Ahmet Süreyya Emin, bu olaylardan sonra Posta ve Telgraf Nezareti’nin idare meclisi azalığında çalışmaya başladı. Bu esnada annesi Hatice Şerife Atiyetullah Hanım vefat edince derhâl azalıktaki işinden istifa edip dört sene boyunca benzeri görülmemiş bir nefsi istekleri kırma çabası denilen dinî bir yolculuğa çıktı. Dört yılın sonunda bu yolculuğunu anlatan Divan’ına eşinin ismi ile başladı. Divan’ın sonunda Süreyya Efendi’ye ait iki adet de nesir hâlinde varidat yazısı vardır, İlki Anglikan Kilisesi’nden bir heyetin “İslam dini nedir?”, şeklindeki sorusuna verdiği cevabı içerir. İkinci yazı ise mürşidinin hakikati hakkındadır. Ahmet Süreyya Emin’in mürşidi Seyyid Bekrü’l-Cezbî hazretleridir. Ahmet Süreyya Emin bu mübarek zata 31 yaşında intisap etti, yed-i feyzini tuttu ve 45 yaşına kadar manevi terbiyesinde bulundu.

Ahmet Süreyya Emin Efendi zatî evliyadır. Ahmet Süreyya’nın Divan’ını inceleyen Mehmet Ali Özkardeş Efendi, Divan’ın ön sözünde Ahmet Süreyya Efendi’nin, büyük velilerin genellikle yüksek makamlara çıktıklarını ancak zatî olamadıklarını, söylediğini nakleder. Bunun yanında Ahmet Süreyya Efendi, “Zati Evliyaullah’ın cesetleri toprakta kalmaz. Hz. Muhammed, Hz. İmam Ali, Hz. Abdülkadir Geylani ve ben böyleyiz, intikalimde cesedim kırk gün toprakta kalır, kırkıncı günü gecesi sabah vakti ruhum, cesedime “gel bana” der ve cism-i maaruh sair olurum.” demiştir. Mehmet Ali Özkardeş Efendi, Ahmet Süreyya Efendi’nin intikalinden 19 sene sonra vefat eden oğlu Dr. Fuat Süreyya Paşa’nın tabutu aile mezarına konulurken Ahmet Süreyya’nın tabutunun açıldığını ve içinin bomboş tertemiz olarak görüldüğünü nakleder.

Tarihimizin önemli bilim insanlarından olan Ahmet Süreyya Efendi, İstanbul’da vefat etti. Mezarı Ortaköy’deki Yahya Efendi Camisi’nin bulunduğu mezarlıkta aile kabristanındadır.

Kaynak

Mehmet Ali Özkardeş, Ahmet Süreyya Emin Hazretlerinin Divan-ı Şerifi (Süreyya Divanı), 1998.

Bayram Akgün, Boğaz’ın Fedaileri 2, İstanbul: 2018.

Selçuk Alkan, Osmanlı’nın İstanbul Projeleri, İstanbul: 2014.