Abdullah bin Amr bin Âs
Hicretten yedi yıl önce Mekke’de doğdu. Aralarında on bir ya da on iki yaş olduğu söylenen babası Amr bin Âs’dan önce Müslüman oldu. Ardından hicretin yedinci yılında babasıyla birlikte Medine’ye göç etti.
Süryaniceyi iyi derecede konuşan ve Tevrat’ı okuyan Abdullah’ın yazısı da güzeldi. Bu nedenle Hz. Peygamber’den duyup da ezberlemek istediği hadisleri unutmamak için yazardı. Bazı sahabeler, onun duyduğu her sözü kaydetmesini doğru bulmayınca Hz. Peygamber’e danışmış; o da kendisinden duyduğu tüm söz ve davranışlarını yazabileceğine dair izin vermişti. Bu icazet üzerine Abdullah, es-Sahifetü’s-sadıka adıyla topladığı hadisleri bir sandıkta özenle muhafaza eder ve Sahife’ye gönülden bağlı olduğunu söylerdi. Hatta kendisine yöneltilen kimi suallerin cevabını da Sahife’ye bakarak verirdi.
Naklettiği hadis sayısının çokluğu yönüyle anılan Ebû Hüreyre, kendisinden fazla hadis bilen yegâne sahabenin Abdullah bin Amr olduğunu belirtmiş, bunun nedeninin de Abdullah’ın Hz. Peygamber’den duyduğu hadisleri doğrudan doğruya kaydetmesine yormuştu. Ebû Hüreyre’nin bu sözü, Abdullah’ın en çok hadis bilen sahabe olduğunun açık emaresidir.
Günümüze müstakil olarak ulaşmayan es-Sahifetü’s-sadıka’daki hadis sayısı net olarak anlaşılmamakla beraber, bin civarında olduğuna dair söylentiler vardır. Bu eser daha sonra Abdullah’ın büyük torunu Amr bin Şuayb’a intikal etmiş ve onun tarafından rivayet edilmiştir. Eserin önemli bir kısmı, Amr bin Şuayb’ın aktarımıyla Ahmed bin Hanbel’in Müsned adlı eserinde yer almıştır.
Abdullah, geniş hadis ve fıkıh bilgisi nedeniyle abâdile arasında yer almıştır. İbadetle fazla ilgilendiği, her gün oruç tuttuğu, hafız olması nedeniyle sürekli Kur’an’ı hatmettiği için ailesine gereken ilgiyi gösterememiş; üstelik bundan dolayı babası tarafından Hz. Peygamber’e şikâyet edilmiştir. Peygamber de kendisinden daha az oruç tutmasını, daha az Kur’an okumasını istemiş ama Abdullah gücünü ve hayatını ibadet ile kıymetlendirmek istediğini belirtmiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona yedi günden daha az bir zamanda Kur’an’ı hatmetmemesini, Hz. Davud gibi bir gün oruç tutup bir gün tutmamasını, ibadetten geriye kalan vaktini aile bireyleriyle beraber geçirmesini ve istirahat etmesini tavsiye etmiştir.
Abdullah, ihtiyarladığı zaman Hz. Peygamber’in kendisine gösterdiği imkânlardan gereğince yararlanmadığından dolayı pişman olduğunu söylemiştir.
Babasıyla beraber Şam’ın fethinde ve Yermük Savaşı’nda bulunmuş, bu savaşta babasının sancaktarlığını yapmış, Sıffin Savaşı’na katılması için babasının ısrarı üzerine onunla birlikte Muaviye ordusunda bulunmuş lakin Müslümanlara silah doğrultmamıştır. Savaş esnasında her biri Ammâr bin Yâsir’i kendisinin öldürdüğünü ileri süren iki zat, Muaviye’nin huzurunda münakaşa ederken Abdullah lafa karışmış ve bunun övünülecek bir şey olmadığını çünkü Ammâr’ın asi bir topluluk tarafından öldürüleceğini bizzat Peygamber’den işittiğini söylemiştir. Bunun üzerine Muaviye “Öyleyse sen aramızda ne arıyorsun?” diye sormuş, o da babasının evvelce kendisini Peygamber’e şikâyet ettiğini, sonra Hz. Peygamber’in “Yaşadığın sürece babana itaat et, sakın ona karşı gelme.” dediğini, bu nedenle savaşa katıldığını ancak savaşmadığını söylemiştir.
Başka bir rivayete göre hayatının son yıllarında Sıffin’de bulunmuş olmaktan duyduğu yoğun teessürü “Keşke yirmi yıl evvel ölseydim!” diyerek ifade etmiş, ayrıca Müslümanlar arasındaki mücadelelere fiilen katıldığından dolayı babasını eleştirmiştir.
Abdullah, Muaviye aracılığıyla Kufe’ye vali olarak atanmış lakin bir süre sonra bu vazifeden alınarak Mugire bin Şu’be’ye getirilmiştir. Babasının ölümü üzerine Mısır’a vali olarak tayin edilmişse de bu görevde de uzun müddet kalmamıştır.
Hayatının son yıllarında gözlerini kaybetmiş, yetmiş iki yaşındayken Mısır’da vefat etmiş ve Fustat’ta babasının yaptırdığı Amr bin Âs Camisi’nin yanındaki evine defnedilmiştir. Lakin Abbasiler devrinde cami genişletilirken ev caminin içinde kaldığından dolayı kabir de camiye eklenmiştir. Daha sonra Osmanlı ümerasından Emir Murad camiyi onardığı sırada kabrin üstünü kubbe ile kapatmış ve etrafını maksure ile çevirtmiştir. Türbe, günümüzde Kahire ile birleşmiş bulunan Fustat’ta Amr bin Âs Camisi’nin kıbleye göre sol köşesinde bulunmakta ve vilayetteki sahabe kabirleri arasında mühim bir ziyaretgâh olarak kabul edilmektedir.
Abdullah bin Amr’ın vefat tarihinin hicri 63, 65, 68 ve 69 yıllarından biri olduğu hususunda çeşitli söylemler vardır. Bununla beraber Mekke, Taif yahut Şam’da öldüğünü iddia edenler de vardır. En fazla hadis bilen sahabe olmasına rağmen ondan intikal eden hadis sayısı yedi yüz civarındadır. Bunun nedenleri arasında, hadis öğrenim merkezi konumundaki Medine’den oldukça uzakta bulunan Mısır’da yaşamış olması ve kendisini hadis rivayetlerinden çok ibadete vermesi gibi hususlar söylenebilir.