II. Bayezid

Fatih Sultan Mehmet’in Gülbahar Hatun’dan doğan büyük oğlu olan II. Bayezid, 1448’de Dimetoka’da doğdu. İstanbul’un fethinden bir yıl sonra, henüz yedi yaşındayken Amasya sancak beyliğine gönderildi. Akkoyunlular ile yapılan Otlukbeli Savaşı’nda ordunun sağ kolunu yöneten Bayezid, 1479’da da Torul ve çevresini Osmanlı topraklarına kattı. Çandarlı İbrahim ve Yahya Paşa gibi deneyimli devlet adamlarının lalalığında yetişen II. Bayezid, gençliğinde afyon kullanma alışkanlığı edinmişti. Fatih Sultan Mehmet, oğluna bu alışkanlığı edindiren Hızır Paşazade Mahmut ile Müeyyedzade Abdurrahman’ın öldürülmelerini emretmişse de Bayezid, arkadaşlarını koruyup bu alışkanlıktan vazgeçtiğini bildirerek af dileyerek kendini bağışlatmıştır.

Kardeşi Cem Sultan’la Karşı Karşıya Geldi

Osmanlı Devleti tarihinde en büyük kırılmaya neden olan olaylardan biri, II. Bayezid’in tahta geçmesi sırasında yaşanmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in 3 Mayıs 1481’de vefat etmesi üzerine, II. Bayezid ile Karaman sancak beyi olan kardeşi Cem Sultan arasında taht kavgası çıktı. Fatih’in düzenlediği kanunnamede padişah olacaklara devletin devamlılığı için kardeşlerini öldürme hakkı tanıması, saltanatı ele geçirme mücadelesinin şiddetli geçmesine neden oldu. Çünkü iktidara gelen, iktidarı kaybedeni öldürme hakkına sahipti. Fatih Sultan Mehmet vefat ettiğinde iki koldan Amasya’ya ve Karaman’a haber gönderildi. Ancak Cem’e giden habercinin yolu kesilerek haberin geç ulaşması sağlanmış, ayrıca İstanbul’da gösteri yapan yeniçeriler de II. Bayezid’in tahta çıkmasını istemiştir. Bu arada Bayezid, İstanbul’a gelinceye kadar İstanbul’da olan oğlu Korkut da İshak Paşa tarafından yerine vekâleten oturtulmuştur. II. Bayezid, babasının vefatını 7 Mayıs’ta haber aldı ve 4 bin atlı ile 21 Mayıs’ta İstanbul’a ulaştı. 22 Mayıs 1481 tarihinde de Divân-ı Hümayun, Şehzade Korkut’un saltanatı babasına bıraktığını ilan etti. Bayezid, kardeşi Cem’e karşı kapıkulu askerlerinden ihanet görmemek için üçer bin akçe cülus bahşişi (tahta çıkış ödülü) dağıttı. Ardından yeniçerilerin üç aylık maaşları olan ulufelerini 5 akçeye çıkardı. Divanın desteğini almak için de vezirlere ve beylere de diledikleri yerde köyler temlik etti. Buna rağmen, kardeşi Cem’in tahtı ele geçirme mücadelesine engel olamadı. Babasının vefatını abisi Bayezid’den sonra öğrenen Cem Sultan, topladığı kuvvetlerle Bursa’ya girdi ve adına hutbe okutup para bastırmak suretiyle hükümdarlığını ilan etti. Daha sonra da abisine haber gönderip devleti paylaşmayı teklif etti. Kardeşinin teklifini reddeden Bayezid, kuvvetleriyle Bursa üzerine yürüdü ve 22 Haziran’da yapılan savaşta yenilen Cem Sultan, Mısır’a kaçtı. Cem Sultan, Karamanoğlu Kasım’ın çağrısı üzerine bir yıl sonra tekrar Anadolu’ya geldi ve abisine karşı yeniden bayrak açtı. Ancak sonuç alamayınca 29 Temmuz 1482’de Rodos Şövalyeleri’ne sığınmak zorunda kaldı. Cem Sultan’ın Rodos Şövalyeleri’ne sığınması, Osmanlı Sarayı ile Rodos, Venedik, Savoia, Fransa ve papalık arasında yoğun bir diplomasi trafiğine neden oldu. II. Bayezid, Batılılardan kardeşini kendine teslim etmelerini istedi. Bunu başaramayınca gözetim altında tutmaları için yıllık 40 bin duka altın haraç ödemeyi kabul etti. Ayrıca, Rodos Şövalyeleri’ne Osmanlı topraklarında serbest ticaret yapmaları için izin verdi. Rodos Şövalyeleri, Venedik, Papalık ve Fransa arasında diplomasi kozuna dönen Cem Sultan, 25 Şubat 1495’te vefat etti. Onun ölümü II. Bayezid’i Batılılara karşı yürüttüğü siyasette rahatlattı.

İlk Seferini Boğdan’a Yaptı

II. Bayezid, ilk seferini Boğdan Voyvodası Stefan Cel Mare’nin, Tuna boyundaki Türk donanmasına zarar vermeleri üzerine yaptı. 15 Temmuz 1484’te Kili Kalesi alınırken 4 Ağustos 1484’te de Akkerman Kalesi ele geçirildi. Boğdan seferi sırasında Kırım Hanlığı da Polonya üzerine sefer düzenledi ve Besarabya (Moldova) bölgesini ele geçirerek Polonya ile doğrudan temas hâlinde bulunuldu. İlk başlarda gergin başlayan Osmanlı-Polonya ilişkileri, sürece bağlı olarak iyiye gitti. II. Bayezid, ikinci seferini de Arnavutluk’ta İskender Bey’in ayaklanmasını bastırmak için yaptı. Bayezid 1492’de Tepedelen’e kadar ilerleyip Veziriazam Davut Paşa’yı asiler üzerine gönderdi. Bu sefer sırasında pek çok esir alındı ise de Arnavutluk tam olarak denetim altına giremedi. İstanbul’un fethinden önce başlamak üzere, Osmanlı-Venedik ilişkileri her zaman inişli çıkışlı bir seyir izledi. Bayezid döneminde de dış siyasette en büyük belirsizlik Venedik Devleti ile yaşandı. Venedik Devleti, 1479’da imzalanan anlaşma doğrultusunda Osmanlı Devleti’ne yıllık 10 bin duka altın vergi öderken 6 Ocak 1482’den sonra bu vergiyi ödememeye başladı. Kardeşi Cem Sultan’ın 1491’de vefatından sonra kendini daha rahat hisseden Bayezid, 1496 yılında Türk limanlarını Venedik gemilerine kapattı. Aynı günlerde Kemal Reis de emrindeki donanma ile Dalmaçya kıyılarını vurdu. İki ülke arasındaki gerilen ilişkiler, 1498 yılında İstanbul’daki Venedikli tacirlerin mallarına el konulup tutuklanmasına kadar uzandı. Bunun üzerine iki ülke arasında savaş başladı. Dört yıl süren savaşta Türk donanması 9 Ağustos 1498’de Modon, 15 Ağustos 1498’de de Koron limanlarını ele geçirdi. Türk akıncıları da yaptıkları saldırılarla Venedik önlerine kadar ilerlediler. Osmanlı Devleti karşısında çaresiz kalan Venedik Devleti, önce Macarlarla, ardından İspanyol ve Fransızlarla ittifak anlaşması yaparak donanmasıyla 1501 yazında Midilli ve Çeşme’ye saldırdı ancak bir sonuç alamadı. Osmanlı karşısında çaresiz kalan Venedik, 14 Aralık 1502’de İstanbul’da anlaşma masasına oturup eskisi gibi yıllık 10.000 duka altını ödemeyi kabul etti. Ayrıca Santa-Maura’da el koyduğu 34.000 duka altını da iade etti. Buna karşılık yeniden ticaret serbestliğine kavuştu. Osmanlı-Macaristan ilişkileri, II. Bayezid döneminde de karşılıklı akınlarla devam etti. Macaristan’ın Türkler aleyhine her ittifakta yer alması, iki ülke arasındaki barışa engel oldu. Sonunda, 1503’te Boğdan’la birlikte Eflak’ın ve Ragusa’nın her iki tarafa da vergi ödemesini kabul eden ve karşılıklı ticaret serbestliğini tanıyan bir antlaşmaya varılabildi.

Rusya ve Endülüs ile İlk Diplomasi İlişkisi Kuruldu

Osmanlı Devleti’nin Rusya ve Endülüs Devleti ile ilk ilişkileri de II. Bayezid döneminde kuruldu. Rusya ile ilk diplomatik ilişkiye, Kırım Hanı Mengli Giray aracılık etti. Onun yaptığı ön görüşmelerden sonra Çar III. İvan 31 Ağustos 1492’de Bayezid’e bir mektup yazarak, Azak ve Kefe paşalarının Rus tüccarlarına zorluk çıkarmalarından yakınmıştı. Ticaret serbestliği sağlamak amacıyla 1495’te bir Rus elçisi İstanbul’a gelmiş, bunu 1499’da yeni bir elçilik heyeti takip etmişti. II. Bayezid dönemi, Endülüs topraklarındaki Müslümanların ve Yahudilerin tehcir yılları olmuştur. Kastilya Kralı Katolik Ferdinand tarafından Gırnata’daki Beni Ahmer Devleti’nde sıkıştırılan Müslümanlar, II. Bayezid’den yardım isteğinde bulundular. Ancak o dönemde Osmanlı donanmasının yetersizliği İber Yarımadası’ndaki Müslümanlara yapılan yardımın sınırlı olmasına neden oldu. Kemal Reis komutasındaki bir Osmanlı filosu, İspanya sahillerini bombaladıktan sonra, Endülüs Emevi Devleti’nin jenoside uğrayan Müslümanlarını Tunus sahillerine taşırken Yahudileri de Selanik ve İzmir gibi Osmanlı şehirlerine getirip yerleştirdi.

Memlûk Devleti ile Altı Yıl Süren Savaş Yapıldı

II. Bayezid döneminde, Memlûk Devleti ile Osmanlı Devleti arasında Çukurova ve Maraş bölgesinde nüfuz çekişmesi giderek kızıştı. Bu çekişmede, Memlûk Devleti’nin Cem Sultan’ı Osmanlı aleyhine kullanmaya çalışması iki ülkeyi karşı karşıya getirdi. İki ülke 1485 yılında savaşa başladı. Cem Sultan’ın vefat etiği 1491’e kadar süren savaştan iki taraf da bir sonuç alamadı. Tunus Hükümdarı Osman Hafsî’nin aracılığı ile 1491’de imzalanan antlaşma sonucunda Adana ve Tarsus kaleleri Memlûk Devleti’ne bırakıldı. Bu arada Fatih Sultan Mehmet döneminde sonlandırıldığı düşünülen Karaman Beyliği, Osmanlı-Memlûk ilişkilerindeki gerginlik nedeniyle, Kahire’nin desteğiyle yeniden canlandırıldı. Karamanoğlu Kasım ve ondan sonra gelen oğulları tarafından başlatılan bağımsızlık girişimleri 1501 yılında boşa çıkartılabildi. Bu dönemde Osmanlı-İran ilişkileri de Osmanlı Devleti aleyhine gelişti. Bu dönemde, Şah İsmail’in Anadolu’daki etkisi giderek arttı. Anadolu Türkmenleri üzerinde Şia’nın etkisini artıran Şah İsmail’e karşı ilk tepki gösteren de Trabzon sancak beyi Şehzade Selim oldu. Bu dönemde Şah İsmail’e bağlı 20 bin kişilik bir Safevî kuvveti, Ankara’ya kadar ilerledi. Doğudan gelen tehdidi yakından hissettiren bu durum, Şii olduklarından şüphelenilen 16 bin kişinin Anadolu’dan Rumeli topraklarına sürülmesine neden oldu. Gelen tehlikenin habercisi bu olaylar, 1511 yılında başlayan Şahkulu İsyanı ile doruğa çıktı. Bir türlü bastırılamayan bu isyan sırasında Tokat’ta Şah İsmail adına hutbe de okundu. Anadolu’da artan huzursuzluk Yavuz Sultan Selim’in tahtı ele geçirmesine kadar devam etti.

Devleti Kurumsallaştırmaya Çalıştı

Babası Fatih Sultan Mehmet’in aksine, sakin bir kişiliğe sahip olan II. Bayezid’in devlet için yaptığı en büyük hizmet, fetihlerle gelişen imparatorlukta idari sistemi yerleştirmeye yönelmek oldu. II. Bayezid döneminde, babası Fatih Sultan Mehmet tarafından tımara çevrilen ve kaldırılan vakıflar, eski sahiplerine iade edildi. Orduyu güçlendirmek için de yeni düzenlemeler yapıldı. Bu çerçevede Yeniçeri Ocağı’nda ağa bölükleri denilen yeni bir sınıf kuruldu. Bir asker beslemesi için tımarlı sipahilere verilen 5 bin akçe de 3 bin akçeye indirildi. Donanmaya yeni gemiler katılırken ilk uzun menzilli toplar da kullanılmaya başlandı. Anadolu’ya ait mali işleri takip etmek için ikinci bir defterdarlık kurulurken saray hizmetinde çalışan gençleri yetiştirmek için de Galata Sarayı Mektebi açıldı.

Veba Salgınında Binlerce Kişi Öldü

Osmanlı Devleti’nde, 1492 ve 1502 yılları arasında meydana gelen veba salgınları pek çok ölüme neden oldu. Bu dönemde altı yıl süren bir kıtlık meydana geldi. Bu durum devlet ekonomisinde büyük sarsıntıya neden olurken İstanbul 11 Eylül 1509’da meydana gelen ve artçı sarsıntıları 45 gün süren bir deprem fırtınasına yakalandı. Depremde 1070 ev ve 109 mescit yıkıldı. 5000’den fazla kişi hayatını kaybetti.

Oğlu Ahmet’i Yerine Geçirmek İstiyordu

Altmışlı yaşlara geldiğinde halk arasında gut olarak da bilinen nikris hastalığı yüzünden sağlığı bozulan Bayezid, kendisine veliaht olarak büyük oğlu Ahmet’i seçtiğini hissettirmişti. Bu durum Ahmet, Korkut ve Yavuz arasında erken bir taht mücadelesi başlamasına neden oldu. Babasına karşı ilk harekete geçen Korkut oldu. Babasının Antalya’dan Manisa sancağına gelmesine izin vermemesine öfkelenerek 1509 yılında Mısır’a gitti. Bir yıl sonra da geri dönerek Antalya’da görevinin başına geçti. Ancak böylece onun yokluğunu fırsat bilen Şahkulu denilen Nurettin Ali’ye isyan etme fırsatı verdi. Şah İsmail’e mürit olan Şahkulu, militan bir Şii olarak 1511 yılının bahar aylarında ayaklandı. Şahkulu, isyanı Bursa’ya kadar yaydı. Daha sonra da Sivas’a geçerek Safevî Devleti’ne sığındı. Şahkulu İsyanı’nı bastırmak için önce Şehzade Ahmet görevlendirildi. Ancak Ahmet, isyanı bastırmakta başarısız oldu. Bu durum Şehzade Selim’i hükümdarlığın vârisi olmaya biraz daha yaklaştırdı. Trabzon’dan, oğlu Süleyman’ın sancak beyi olduğu Kefe’ye giden Selim, Silistre’ye naklini istedi. Teklifi kabul edilmeyince de topladığı kuvvetlerle Kili’ye geçip Haziran 1511’de Edirne’ye doğru yürüdü. Bu durumda Bayezid, Selim’i Semendire’ye nakletti ve Ahmet’i tahta geçirmeyeceğine de söz verdi ancak bu anlaşma sürekli olmadı. Bir süre sonra tekrar harekete geçen Selim, Uğraşköy Savaşı’nda yenilerek tekrar Kefe’ye döndü. Ancak babasının büyük oğlu Ahmet’i İstanbul’a çağırması, 21 Eylül 1511’de yeniçerilerin ayaklanmasına neden oldu. İstanbul’a giremeyen Ahmet, Konya’yı ele geçirdi. Ortaya çıkan manzarayı idari zaaf olarak değerlendiren yeniçeriler, Şehzade Selim’in devletin başına geçmesini istediler. II. Bayezid, zorunlu olarak oğlu Selim’in tahta geçmesini kabul etmek zorunda kaldı. 19 Nisan’da İstanbul’a gelen Selim Yenibahçe’de karargâhını kurduktan sonra saraya gidip babasının elini öptü. Kardeşi Cem’e karşı, yeniçerilerin desteğiyle tahta çıkan Bayezid 30 yıl, 11 ay, 2 gün süren bir saltanattan sonra yine yeniçerilerin baskısıyla 24 Nisan 1512’de tahttan çekilmiş oldu. Bayezid, yanına bazı adamlarıyla dört yük akçe alarak Dimetoka’ya gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı. Selim babasını şehir dışına kadar uğurladı. Tahtırevanda Dimetoka’ya doğru giden Bayezid, Çorlu yakınındaki Abalar köyüne varıldığında fenalaştı ve 21 Mayıs 1512’de vefat etti. Ölüm sebebi kuşkulu bulunan II. Bayezid’in cenazesi İstanbul’a getirildi ve bugün kendi adıyla anılan Beyazıt Meydanı’nda yaptırdığı caminin yanına gömüldü. Daha sonra üzerine bir türbe yaptırıldı. Gençliğinde serbest bir hayat sürdüğü hâlde padişahlığında tarikat ve tekkelere yaptığı yardımlar nedeniyle Bayezid-i Veli diye anıldı. Mecbur olmadıkça savaştan uzak kalmaya dikkat etmiş, “nizam-ı memleket” için İstanbul’dan ayrılmamıştır. Adlî Mahlasıyla Şiirler Yazdı Aynı zamanda şair olan ve şiirlerinde Adlî mahlasını kullanan Bayezid, 125 kadar gazelinin yer aldığı küçük hacimli bir divanın sahibidir. Uygur yazısını okumayı öğrendiği ve çok az İtalyanca bildiği yolunda da kayıtlar vardır. Ancak babası ölçüsünde hoşgörülü ve açık fikirli değildi. Osmanlı tarihçiliği ilk büyük eserlerini onun zamanında verdi. İdris-i Bitlisî’ye Farsça, İbn Kemal’e Türkçe birer Osmanlı tarihi yazdırtmıştır. Ayrıca onun adına pek çok eser de kaleme alınmıştır. Zamanında pek çok âlim, sanatkâr ve şair yetişmiştir. Molla Lütfi, Müeyyedzade Abdurrahman, İbn Kemal, İdris-i Bitlisî, Tacizade Cafer ve Sadi Çelebiler, Zenbilli Ali Efendi, Necati, Zatî, Visalî, Firdevsî gibi birçok âlim ve şair ondan himaye görmüştür. Leonardo Da Vinci, II. Bayezid’e yazdığı mektupta Haliç ve Boğaz üzerinde birer köprü yapmaya hazır olduğunu bildirmiş, Michelangelo da köprü yapımının düşünüldüğünü duyunca bir ara İstanbul’a gelmeyi istemiştir. Bayezid İstanbul, Amasya, Edirne, Osmancık, Geyve ve Saruhan’da pek çok hayrat yaptırmıştır. Ayrıca, Edirne’de Tunca üzerinde, Osmancık’ta Kızılırmak üzerinde, Geyve’de ve Sakarya üzerinde birer köprü yaptırmıştır.

Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.