Aleksandr İsayeviç Soljenitsin

Aleksandr İsayeviç Soljenitsin

11 Aralık 1918 yılında Kislovodsk şehrinde doğdu. Rostov Üniversitesinde matematik ve fizik öğrenimi gördü. Matematik bölümünden mezun oldu. Matematik öğrenimi sırasında Moskova Devlet Üniversitesinde edebiyat dersleri aldı. Üniversiteden Almanya ve Rusya arasındaki savaş başlamadan mezun olduğundan Kızıl Ordu’da bir topçu birliğinde üç yıl görev yaptı ve yüzbaşı rütbesine kadar yükseldi. II.Dünya Savaşı’nda topçu yüzbaşı olarak cephede savaştı. Orduda görevli iken bir mektubunda Stalin’i eleştirdiği için 9 Şubat 1945’te tutuklandı. 1953 yılına dek hayatını çeşitli hapishane ve ağır çalışma kamplarında geçirmeye mahkûm edildi. 1952’de kansere yakalandı. Taşkent’te bir hastanede tedavi gördü ve iyileşti.

Kruşçev döneminde çalışma kamplarında ıslah edildiği kabul edilerek 1956’da Sibirya’dan Orta Rusya bölgesine dönmesine izin verildi. Kendi doğum yerine yakın olan Ryazan şehrine yerleşerek matematik ve fizik öğretmenliği yaptı. Bu arada da anılarından yola çıkarak romanları üzerinde çalışmalar yaptı. İlk eseri olan Ivan Denisoviç’in Bir Günü adlı romanını yayınladı. 1966’dan sonra ise Sovyetler Birliği’nde eserlerinin yayımlanması yasaklandı. 1967’de Sovyet Yazarlar Birliğine sansürün kaldırılmasını, yazdıklarından dolayı mahkûm edilen yazarların serbest bırakılmasını, KGB’nin el koyduğu kendine ait belge ve yazıların iadesini talep eden bir mektup yazdı. Rus edebiyat geleneklerinden taviz vermeden, kendi hayatını tehlikeye atarak sistemin yanlışlığını edebiyat ile eleştirerek yazdığı eserlerinin yayımlanmasından sonra “Rus edebiyatının klasik değerlerine bağlılığından ve dünya edebiyatına katkılarından dolayı” 1970’de Nobel Edebiyat Ödülünü kazandı. 1970’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığında ülkesine tekrar kabul edilmeyeceği endişesi ile ödülü almak için Stockholm’e gitmedi. Soljenitsin’in eserlerinin ülkesinde basılmasına izin verilmediği için sadece İvan Denisoviç’in Bir Günü adlı eseri 1964’te SSCB’nin resmî edebiyat dergisi olan Novy Mir (Yeni Dünya)’de yayımlandı. 1972’de sürgüne gönderildi.

1994’te sürgünde bulunduğu ABD’den ülkesine geri döndü, çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaptı, kurduğu vakıf aracılığıyla genç Rus yazarların yetişmesine rehberlik etti. Roman, anı ve hikâyelerinin yanı sıra gazete ve dergilerde yayımlanmış politika ve ahlak üstüne yazıları da bulunmaktadır. 3 Ağustos 2008 tarihinde, babasının Moskova’daki evinde, kalp yetmezliği nedeniyle vefat etti.

Edebî Eserleri ve Rus Edebiyatındaki Yeri 

1962’de Novy Mir-Yeni Dünya dergisinde İvan Denisoviç’in Bir Günü adlı romanı yayımlandı. Romanda bir mahkûmun çalışma kampında geçen tipik bir gününü anlattı. 1962’de hapishanede geçen günlerinden esinlenerek yazdığı İvan Denisoviç’in Bir Günü, 1994 yılına dek onun Rusya’da yayımlanan tek eseri oldu. Dostoyevski’den etkilendi ve eserinde, bireyin mahkûm iken bile kendi içinde özgür olabilmesini ve kendi etik kararlarını alabileceğini gösterdi. 1963’te Sovyetler Birliğinde kültürel faaliyetlerin üzerinde sansür uygulamalarının yoğunlaşması üzerine yazar da 1962’de Rusya’da yayımlattığı eserinden sonra diğer eserlerini resmî kanallardan yayımlatamadı ve hatta yayımlatması 20 yıl yasaklandı. Bunun üzerine eserlerini ya kendi imkânları ile gizli olarak ülkesinde ya da yurt dışında yayımlattı. Eserlerinde hapishanelerde, çalışma kamplarında veya normal yaşamda baskı altında geçen hayatlarını ve birçok açıdan özgürlükleri elinden alınan kişilerin yaşamlarını anlattı. 

Kreçetovka İstasyonu adlı eserini, Kreçetovka İstasyonu ve Matryona’nın evi adlı iki hikâyeden oluşturdu. Birinci hikâye Kreçetovka İstasyonu’nda İkinci Dünya Savaşı sırasında bir demir yolu istasyonundaki günlük hareketleri, hikâyenin kahramanı Kreçetovka İstasyonu’nun komutan yardımcısı Teğmen Zotov’un gözünden anlattı. İkinci hikâye Matryona’nın Evi’nde kendi idealindeki Sovyet vatandaşlığına örnek bir karakter olarak Martroyana’yı yarattı. Soljenitsin toplumu ahlaki değerlerin ayakta tuttuğuna inanıyordu. Maddeci Sosyalist toplum içinde hayatını kendi değerleriyle yaşamaya çalışan bir kadını, bir öğretmenin dilinden “didaktik tarzda” anlattı. Bireyin her durumda kendine ait değerlerinin olması gerektiği düşüncesini hikâye ve romanlarında savundu. Eserinde; şehirleşmeye, teknolojiye, alkole tepkiyi, en önemlisi Rus halkına ait değerlerin kayboluşuna göz yumulmasını eleştirdi. 

Soljenitsin 1968’de bilim adamları ve aydınların tutulduğu Lyubyanka hapishanesinin araştırma enstitüsünde matematikçi olarak çalıştığı yıllardaki anılarına dayanarak İlk Çember adlı eserini yazdı. Eserdeki bilimsel ekibin içindeki mahkûmların tamamını mühendis, filolog, matematikçi, teknisyenlerden oluşturdu. İnsanın özgürlük duygusunu her durumda yaşayabileceğini, özgürlüğün birey için anlamını ele aldı. Rusya’da yaşanan olayların başlangıç aşamasını olduğunu ve ileride yaşanacakların cehennemin üst basamaklarına geçiş kadar ürkütücü olacağının uyarısını yaptı.

1950’lerin ortalarında Taşkent’te hastanede gördüğü kanser tedavisi sırasındaki anılarından yola çıkarak yazdığı Kanser Koğuşu isimli romanını 1968’de yayımlattı. Kendisi gibi çalışma kampından yeni çıkmış bir mahkûmun hastanede geçen günlerini anlattı. Hastane ortamında özgür ve özgür olmayan hastaların birlikteliğinden bahsetti. 

1971’de, I. Dünya Savaşı’nda Almanlar ile Sovyetler Birliği ordusunun karşı karşıya geldiği Tannenberg Savaşı’nda, Alman birliklerinin ezici zaferini anlatan Ağustos 1914 isimli tarihî bir roman kaleme aldı. Romanda dolaylı bir şekilde Çarlık rejimini çöküşe götüren politikanın zayıf yönlerini ortaya koydu. 

1975’te Sovyetler Birliği’ndeki yazınsal yaşamı incelediği Meşe Ağacı ve Buzağı (The Oak and the Calf) isimli eserini kaleme aldı. Eserinde yaşlı meşe ağacı (SSCB) ve büyüyünce onun için boynuz darbeleri ile tehlike oluşturacak bir buzağı (SSCB’deki sistem karşıtı yazarlar) metaforlarını kullandı. Meşe Ağacı ve Buzağı’nda SSCB’nin bir gün entelektüel yazarların eserlerinin etkileriyle dağılacağının sinyallerini verdi.